UGANDA KASABI

UGANDA KASABI

İdi Amin…Afrika'nın gelmiş geçmiş en zalim devlet başkanı. Ününü vahşi yönetimi, soykırım ve insanlığa karşı suçlarla yaptı. 2003 yılında Arabistan’da sürgündeyken lüks içinde öldü.
Küçük bir etnik grubun üyesiyken, çocukluğunda keçi güderken, İslam dinini benimsedi, dini eğitim aldı, orduya katıldı ve İktidara, darbeyle geldi. Sekiz yılda Uganda ekonomisini çökertti. Ama kendisi sarayında inanılmaz bir şatafat içinde yaşadı. Bütün politikası,ne pahasına olursa olsun, iktidarda kalmaktı.Katliamlar yaptı, sürgünler yaşattı, hatta insan bile yedi.
Kenya’da Mau Mau kabilesinin isyanına karşı, İngiliz birliklerinde savaştı. 1958 yılında İngiliz Ordusunda teğmen rütbesi alan ilk iki Ugandalı subaydan biri oldu.
1962’de Uganda’da etnik gruplar arasında çatışmaları acımasız eylemlerle bastırdı. İngilizler yargılanmasını istedi; sonra da terfi ettirerek İngiltere’deki Wiltshire piyade okulunda komuta subayları kursuna katılmak üzere davet etti. Yani İdi Amin İngiliz askeriydi..
Kaçakçılıktan sağladığı paralarla, Sudan’daki isyancılara silah göndererek, konumunu güçlendirdi.Savaş ağası oldu. Ayrıca, ülkedeki İngiliz ve İsrail ajanlarıyla sıkı ilişkiler geliştirdi. Gerisini tahmin edersiniz işte: İktidardaydı.
Zalim, dengesiz ve kurnaz, profesyonel bir yalancıydı. Gömlek değiştirdiğini söylüyordu Cesurreis pozundaydı ama her diktatör gibi yalnız, mutsuz ve bir korkaktı. Mesela, 1978’de anlatılan bir hikâyeye göre konuşan bir kaplumbağa iktidarını kaybedeceğini söyleyince, büyük bir korkuya kapıldı. Etrafındaki korumaları, yolculuk programlarını, araçlarını ve uyuduğu odaları sürekli değiştiriyordu. Hiçbir yere tek başına gidemiyor, hep bir koruma ordusuyla geziyordu. Emrindeki subayları kasetçalarlar, pahalı arabalar, çeşitli yerlerde tatiller ve Asyalı tüccarların işyerlerini hediye ederek hoşnut etmeye çalışıyordu. Yani rüşvetçiydi. Hem alıyor, hem veriyordu.
Birçok hükümet fonuonun güvenliğine ayrılmıştı. İtibardan tasarruf edilmezdi.Kendi itibarı kalmasa da, 1975 tarihinde Afrika Birliği başkanı seçildi.
1970’lerin sonlarında popülaritesi bitmişti. Ekonomi her geçen gün daha da kötüye gidiyordu. Bir darbe icat etti. Sözde Tanzanya hükümeti kendisine karşı bir darbe planlıyordu. Tanzanya’nın işgal edilmesini emretti. Ama hesap tutmadı. Tanzanyalılar ve sürgündeki Ugandalı askerler Uganda’yı işgal ettiler vediktatörü devirinceye kadar savaştılar.
Önce, Libya’ya kaçtı. Oradan da en büyük destekçisi Suudi Arabistan’ın Cidde kentine yerleşti.Dört eşi ve 30 çocuğu vardı ama kaçarken sadece iki eşini ve 22 çocuğunu götürdü.

Uganda Kasabıolarak anılıyordu. 16 Ağustos 2003 günü eceliyle öldü. Ölüm sebebinin çoklu organ yetmezliği olduğu açıklandı. Uganda hükümeti cesedinin Uganda’ya gömülmesine izin verdi ama Suudi Arabistan’da çarçabuk gömüldü. Böylece gıyabında bile olsa, hiçbir zaman işkence, sürgün ve soykırım, hırsızlık ve yamyamlıktan yargılanmadı.
Yaklaşık, 400 bin insanın katledilmesi için emir vermiş, bir kısmını şahsen öldürmüştü.Karılarından birini kendi elleriyle parçalamış, kızlarının gözü önünde öldürttüğü bakanlar ve rahiplerin cesetlerini timsahlara atmıştı. Sarayındaki buzdolabında da çok sayıda kafatası vardı. En sevdiği yemek çocuk dolmasıydı. Uzmanlara göre tipik tipik bir hipomani (Kişinin psikolojik ve bedensel olarak normalin üzerinde bir canlılık sergilediği, ancak mani kadar da şiddetli olmadığı bir ruh halidir)hastasıydı.Devirdiği lider MiltonObote, onun için,‘‘Afrikalı bir ananın doğurduğu en büyük hayvan’’ demişti.

Yabancı düşmanıydı. Allah’la da arası iyiydi. Binlerce Hintli ve Pakistanlıyı sınır dışı ederken,dedi ki, ‘‘Gönül gözüyle Allah'ı gördüm. Bana, Uganda'yı kurtarmak istiyorsan tüm yabancıları ülkeden atman lazım dedi.’’
NE DİYELİM…
• ALLAH ARKADAŞIN DA OLSA FAYDASI YOK:; ÖLÜYORSUN, İŞTE.
• DİKTATÖRLÜK DE BİR HALTA YARAMIYOR.


25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

5.08.2019 08:59:37

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI