Manşet Haber 16.02.2020 13:21:27 0

'YANAN FABRİKALAR DEĞİL MİLLİ SERVETTİR'

'YANAN FABRİKALAR DEĞİL MİLLİ SERVETTİR'

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili Ayhan Barut, büyük yangın riskiyle karşı karşıya bulunan çırçır, kağıt ve plastik fabrikaları gibi işyerlerinin koruyucu sigorta kapsamına alınması için bir kez daha çağrı yaptı. Konuyu uzun süredir gündeme getirdiklerini ancak iktidarın çözüm için herhangi bir adım atmadığını vurgulayan Barut, 'Yanan yalnızca fabrikalar değil milli servettir. Ekonomik kriz ortamında fabrikalarımıza ve milli servetimize daha çok sahip çıkmalıyız' dedi.
Adana'nın Karataş İlçesi Yolu üzerindeki çiftçi ve iş insanı Ali Milli ile ailesine ait Pakmil Yağ Fabrikası'nda çıkan yangın nedeniyle işyerine gidip söndürme ve soğutma çalışmalarını inceleyen Ayhan Barut, yetkililerle görüştü. Yangın mahallinde Ali Milli, Yasin Milli ve Rafet Milli ile bir araya gelip olay yerinde yangın söndürme ve soğutma çalışmalarını koordine eden Adana Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanı Nihat Sarraf'tan bilgi alan Ayhan Barut, 'Geçmiş olsun' dileklerini paylaştı. Yangın nedeniyle büyük üzüntü duyduğunu dile getiren Barut, 'Çok şükür can kaybı yok. Cana geleceğine mala gelsin elbette ama burada çırçır bölümüne yangının sıçramaması da büyük bir şans. Allah esirgesin o zaman yangının zararı ve boyutu çok daha büyük olurdu. Büyük geçmiş olsun' diye konuştu.
Yangın riskinin çok fazla olduğu çırçır, kağıt ve plastik fabrikalarının koruyucu sigorta kapsamına alınması için daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) soru önergesi sunup Meclis Araştırması isteyen Ayhan Barut, bu çabasına karşın henüz bir gelişme yaşanmadığını anımsattı. Pakmil Yağ Fabrikası'ndaki yangının 'ucuz' atlatıldığını anımsatan Ayhan Barut, şunları kaydetti:
'Ekonomik krizin vurduğu ülkemizde maalesef fabrikalarımız da yanıyor, büyük ekonomik zararlar oluşuyor, ekmek kapıları yok oluyor. Yanan sadece fabrikalar değil milli servetimizdir. Bu acıların yaşanmaması için önlem alınması, yanan işyerlerimize sahip çıkılması gerekiyor. Girişimcilerin zararlarının karşılanması ve faaliyetlerinin sürmesi için desteklenmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra çırçır, plastik ve kağıt gibi fabrikaların koruyucu sigorta kapsamına alınmaması büyük sorun oluşturuyor. Bu gibi işletmelerin birincil olarak koruyucu sigorta kapsamına alınması zorunlu hale getirilmelidir. Fabrikaların yangından korunmaları için gerekli tüm yaptırımlar kararlılıkla uygulanmalıdır. Ancak olası bir yangın olayında da fabrikada zarar gören ürünlerin yerine konması, fabrika sahibinin ve çalışan emekçilerin güvence altına alınması şarttır.'

 

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°