YENİ YÖK: BİLİM VEYA ÜNİVERSİTE DEĞİL CEZA İNFAZ KURUMU
HABERLER 10.04.2020 17:02:49 0

YENİ YÖK: BİLİM VEYA ÜNİVERSİTE DEĞİL CEZA İNFAZ KURUMU

YENİ YÖK: BİLİM VEYA ÜNİVERSİTE DEĞİL CEZA İNFAZ KURUMU


YÖK yasasının en uzun bölümlerden birini “Dokuzuncu Bölüm Ceza Disiplin ve Ceza İşleri” başlığı oluşturuyordu, şimdi bu bölüm daha da kapsamı genişletilerek uzatılıyor.





YÖK Kanunu bir denetim ve cezalandırma kanunudur, bilim veya üniversite kanunu değildir. Başından sonuna üniversite veya bilim fikrine oturmaz, düşünce ve araştırma özgürlükleri üzerine oturmaz; aksine bunların nasıl baskılanıp yönlendirilip çizgi dışına çıkabileceklerin de nasıl tutulup cezalandırılacağı fikri üzerine kuruludur.





Hatta başında otoriterdi. Zamanla totaliter oldu. Her ekleme başta öngörülmeyen bir baskı ve cezalandırmayı daha ekledi. Eklene eklene totaliter hale gelmiş bulunuyor, düşünce ve bilim özgürlüğü için hiçbir açık bırakmamaya uğraşıyor.





Önceki gün (8 Nisan 2020) Meclis Başkanlığına bir kanun teklifi sunulmuş bulunuyor. “Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”





Bu teklif de disiplin ve ceza fikrine dayalı, öyle ki “Disiplin ve Ceza İşleri”ni daha da disipline etmek ve cezalandırmak üzere eklentiler ve düzenlemeler öneriyor.





EN UZUN BÖLÜM: ‘DİSİPLİN VE CEZA İŞLERİ’





42. sayfadan 53. sayfaya YÖK Kanunu’nun en uzun bölümü “Dokuzuncu Bölüm”.





Diğer hemen bütün tanım ve maddelerde de disiplin ve denetim doğrudan veya dolaylı olarak yer alıyor.





Yasada basit birer tanım dışında üniversite, kurumsal özerklik veya bilimsel özgürlük fikri neredeyse hiç yok.





YENİ YÖK: YENİ TOTALİTER DİSİPLİN VE CEZA İŞLERİ





Köşe yetmiyor tüm madde değişiklik önerilerini burada aktarmaya. Sadece birkaçını olduğu gibi vereceğim. Örneğin nereden nereye çekersen çekebileceğin kadar geniş bir “uyarma” cezası, böylece sicilinin kötü hale getirilmesi için düzenlenmiş bir madde:





“1) Uyarma: Öğretim elemanına, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir. Uyarma cezasını gerektiren fiiller şunlardır:a)  Maiyetindeki elemanların yetiştirilmesinde özen göstermemek.b) Destek alınarak yürütülen araştırmalar sonucu yapılan yayınlarda destek veren kişi, kurum veya kuruluşlar ile bunların katkılarını belirtmemek.c) Görevin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, kayıtsızlık göstermek veya düzensiz davranmak.d) Usulsüz müracaat veya şikayette bulunmak.”





“Kınama” cezasına eklenen yeni maddeler:“o) Görevin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, kusurlu davranmak.p) Mevzuatta öngörülen bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemek.r) Görevi sırasında amirine sözle saygısızlık etmek.s) Görevle ilgili resmi araç, gereç ve benzeri eşyayı özel işlerinde kullanmak, kaybetmek veya kusurlu davranışlarıyla bunlara zarar vermek.t) Taşıdığı sıfatın gerektirdiği özen yükümlülüğüne aykırı, genel ahlak ve edep dışı tutum ve davranışlarda bulunmak.u) Görevi gereği katılmakla yükümlü olduğu kurul ve toplantılara izinsiz veya özürsüz olarak bir yıl içinde birden fazla katılmamak.”





“Aylıktan veya ücretten kesme”  cezasına eklenen yeni maddeler:“k) Akademik atama ve yükseltmelere ilişkin başvurularda bilimsel araştırma ve yayınlara ilişkin yanlış veya yanıltıcı beyanda bulunmak.1) Kasıtlı olarak; görevi tam ve zamanında yapmamak, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasları yerine getirmemek.m) Özürsüz ve kesintisiz 3-9 gün göreve gelmemek.n) Görev yeri sınırlan içerisinde herhangi bir yerin toplantı, tören ve benzeri amaçlarla izinsiz olarak kullanılmasına yardımcı olmak, bu yeri kullanmak veya kullandırmak.o)Yasaklanmış her türlü yayım basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya teşhir etmek.”





“Kademe ilerlemesinin durdurulması veya birden fazla ücretten kesme” cezasına eklenen yeni maddeler:“j) Mükerrer yayınlarını akademik atama ve yükselmelerde aynı yayınlar olarak sunmak,k) Göreve sarhoş gelmek, görev yerinde alkollü içki içmek.l) Gerçeğe aykın rapor ve belge düzenlemek.m) İlgili kanunların tanıdığı istisnalar dışında ticaret yapmak, yasaklanan diğer kazanç getirici faaliyetlerde bulunmak.n) Görevi gereği öğrendiği ve gizli kalması gereken bilgi ve belgeleri açıklamak,o) Amirine, maiyetindekilere, iş arkadaşları veya hizmetten yararlananlara hakarette bulunmak veya bunları tehdit etmek.”





“Kamu görevinden çıkarma” a maddesi de daha genişletiliyor. Önceki “a)Terör niteliğinde eylemlerde bulunmak veya bu eylemleri desteklemek” şeklinde idi. Yenisi “a) Terör örgütlerinin propagandasını yapmak, bu örgütlerle eylem birliği içerisinde olmak veya yardım etmek, kamu imkan ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak ya da kullandırmak.”





BİLİM VE ÜNİVERSİTEYİ TASFİYE EDEN YÖK TASFİYE EDİLMELİ





YÖK içinde bir hareket alanı, bilim felsefe olanağı için yapılabilecek pek bir şey yok gibi. Türkiye’de demokrasi için de, düşünce ve bilim özgürlükleri için de, yükseköğretimin üniversiteleştirilebilmesi için de öncelikle mevcut YÖK’ün lağvedilmesi, bu YÖK’ün aşılıp bilim fikrinin yeniden yeşertilmesi gerekiyor.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°