YEP'İN DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ

YEP'İN DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ

Yeni ekonomi programının açıklanması ile birlikte, hükümetin iki ay önce söylediklerinin tam ‘tersi’ gelişmeler yaşanacağı varsayımı yapılınca ‘eleştiriler’ başladı!

Hazine-Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıklama yaptığı sırada, sanki ülkeyi bu koşullara getiren bir başka hükümet ya da her şey ‘bilgileri’ dışında gelişmiş gibi anlatması düşündürdü başta beni, bir de elbette döviz kur eğrisinin çlıkışı…

Merkez bankasının aldığı faiz kararlarıyla, yastık altından çıkan altınla döviz, kuru ‘dellendiği’ huyundan çıkaramıyordu da bir türlü, biri çıkıp da ‘yanlış yapıyoruz arkadaşlar, bu güne değin yaptığımız şu yanlışlardan dolayı bunları yaşıyoruz, kendimize gelelim’ demiyordu nasılsa…

Her şey sanki olağan, olağan olduğunca yurttaşı ‘mutlandırıcı’ bir durum gibi anlatılıyordu…

Neymiş? Anlatılıyor!

Bu yılın sonunda enflasyon yirmibire yaklaşırken, yeni yıl onaltılara, daha sonraki yıl onlara düşeceğinin ‘haberi’ veriliyor!

Birincisi, buna nasıl inanmamız bekleniyor? Daha iki ay önce, bugünlerde sıkıntıların biteceği söylenmişti, şimdi programlar yapılıyor! Üstelik de yılsonu enflasyonunun yirmiyi geçeceği hiç öngörülmemişti! Bugün ‘aşacağı’ belirtiliyor!

İkincisi, işsizlik için söylenenler… Bu yıl için onbir dolayında rakamlar açıklanırken, yeni yıl için onikiyi geçeceği dile getiriliyor… Peki, enflasyonun yirmibirlerden onlatıya düşeceği varsayılan yıl, işsizlik bir önceki yıla göre onbirden onikiye çıkacak…

Ekonmistler, ya da iktidarın açıkladığı ‘yeni ekonomik program’ savunucuları bunun üzerinde biraz kafa yormalılar…

Enflasyon ‘düşecek’ ancak ‘işsizlik’ artacak…

Bunun açıklaması ‘nedir’ diyorum?

Bu ülkenin yüzde sekseninin, yaşanan krizin ‘bedelini’ ödemesi… işsizlikle, açlıkla, zorlaşan geçimle, ulaşılamayan besinle, bankaların düşmeyen faiziyle, büyüyen sağlık sorunlarıyla baş başa kalması anlamından başka ne çıkarılabilir, bu programdan?

Ya da iyimser olarak… Üç-beş köşe tutmuşu, sistem çarkına ayak uydurmuşu, paradarı, iktidar ihalecisini, biatçıyı daha da büyütmekten başka…

Yoksa bu ülkenin ‘ben çalışmak, yaşamımı kazanmak istemiyorum’ diyen onurlu yurttaş katmanına kapıyı ‘göstermesinin’ önünü aralamak değil nedir bunun açıklaması…

Yine yanlışı yapanların, bu ülkeyi bu koşullara getirenlerin ‘büyüdüğü’; yanlış yapanları izleyenlerin ‘küçüldüğü, ufalandığı, sızlandığı, acılandığı’ bir süreç yaşanacak!

Yine ‘yeni ekonomi programının’ tüm acısı emekçiye yüklenecek; göreceğiz!

NASIL, SIKINTILAR ‘PSİKOLOJİK’ Mİ?



Canlılar-insanlar, içerisinde bulundukları koşullardan dolayı, yaşadıkları koşulların ağırlığı karşısında beklenmedik durumların içine sürüklenir…

Kimi zaman bir yakınlarını ya da sevdiklerini yitirmek,

Kimi zaman yaşadıkları kimi bunalımlar,

Kimi zaman çok yakından bildiği birinin davranışı,

Kimi zaman hiç beklemediği sevinç,

Kimi zaman bir başarıyı yakalama…

Canlı-insan, bu tür yaşadıklarından dolayı bir ‘psikolojik’ olgunun içinde bulur kendini. Biraz, ‘normalden’ uzaklaşır! Her zamanki gibi değildir. Tepkileri, suskunlukları ayrıdır!

Yanlış algı olmasın, ‘yaşananlar psikolojik’ değildir, yaşananlar ‘canlının psikolojisini’ etkiler-değiştirir,

Canlı-insan psikolojisi, yaşamlarıyla ilgilidir, yaşananlar psikolojiyle değil!

Ülkemizde ‘kriz, mriz’ olmamasına karşın(!), nasıl ‘paketler’ hazırlanıyor, programlar yapılıyorsa; ‘aynı konu’ üzerine, sözde yurttaşı ‘bilgilendirmek’, sorunlara karşı bilinçlendirmek için iktidarın ‘tüm’ isimleri açıklamalar yapıyor.

En son Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’de, Gaziantep’te sanayici iş insanlarıyla bir araya geldiğinde düşüncelerini açıkladı, dedi ki:

‘İçinde bulunduğumuz sıkıntıları beraber çözeceğiz. Türkiye’de yaşanan tüm bu sıkıntıların daha ziyade rasyonel değil, psikolojik olduğunu görüyoruz. Hem piyasa aktörleri, hem de az önce piyasada bulunan iş adamlarımızla paylaştık. Bu sorunları hep beraber aşıp, Türkiye’nin ekonomisi çok sağlamdır…’

Paragraf içerisinde yer alan ‘Türkiye’de yaşanan tüm bu sıkıntıların daha ziyade rasyonel değil, psikolojik olduğunu görüyoruz’ tümcesini alıyorum. Önündeki, arkasındaki tümcelerin ‘açıklamasına’ değinmek de istemiyorum!

Sorum şu:

Sıkıntılar ‘nasıl psikolojik’ oluyor?

Sıkıntılar, ‘beceriksiz yönetimlerin topluma yaşattığı bir olgudur oysa…

Gaziantep’de salonu dolduran iş insanlarından biri çıkıp ‘asıl kurla yaşanan sıkıntı insanlarımızın psikolojisini bozdu’ deme gereği duymadı ki?

Çalışanın işine son verilmesi, yurttaşın edineceği her şeyi daha pahalıya alması, emeklinin maaşının erimesi, üniversite mezunlarının iş bulamaması, veli öğrencisini istediği okulda okutamaması, asgari ücretle doyulmaması nasıl ‘psikolojik’ oluyor?

Bu saydıklarımın canlı-insan üzerinde bırakacağı ‘etki’ psikolojik, toplum içerisindeki ‘davranışları’ psikolojik, çocuğuna pantolon alamayan babanın yaşamına son vermesi psikolojik…

Toplumdaki dayanamazlık, hoşgörüsüzlük, güvensizlik, aldırmazlık psikolojik…

‘Öteki’, akıl karıştırmak…

Oktay EROL

28.09.2018 13:06:18

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI