23 KASIM, GÜNLERDEN SALI…
Manşet Haber 25.11.2021 12:27:46 0

23 KASIM, GÜNLERDEN SALI…

23 KASIM, GÜNLERDEN SALI…






23 Kasım’ın adına “ne” diyeceğiz bilmiyorum!





Bir “gün” olarak geçmeyecek, bir “gün” olarak anımsanmayacak; onu biliyorum!





“Bir şeyler” oluyor olmasına da, “bir şeyler” olduğunu bilmeyen “iktidarın” anlamı/ yeri olmayan “hırsıyla” baş başa tüm yurdun seksen milyonu…





Kurdaki “her” artışın yaşamı biraz daha zorlaştıracağını bilmeyen yok!





Kurdaki “her” düşüşün seksenbin dolar varsılının yüreğine hançer saplayacağını da bilmeyen yok!





Kimin yanında “iktidar”, kimin sesi olmayı yeğliyor “iktidar”, kimin gücüyle şaka olmayacağına inanıyor “iktidar”; kimin?





“İktidarın”, seksen milyonu umursadığını, alım gücünü, pazar masrafını, market harcamasını düşündüğünü ileri süren varsa beri gelsin, desin ki;





“İktidar bu yaptığıyla, sonunu öngördüğü faiz indirimiyle, can yakan temel besin fiyatlarıyla, insanları sokağa çıkamaz duruma getirmesiyle seksen milyonu düşünüyor!”





Bir tane de inandırıcı “örnek” göstersin…





***





23 Kasım, günlerden salı, tanıdığım/ bildiğim birçok kişiden aldığım iletiler, gözlerin kur çizelgesinde olduğunu gösteriyor!





Önümdeki, on ülkenin para kurunu gösteren çizelge içler acısı durumda…





Çin Yuanı, Rus rublesi karşısında bile yüzde onu gören eziklik var!





“İktidar”, başı sıkıştığında söylediği gerekçelerin birini daha söylemekten uzak durmadı! Sözde ülkemize karşı, “dış odaklardan” yapılan bir girişimdi bu! “Dış odaklar” ülkemizin “iyiye” gidişini istemiyor, “büyümemizi” kıskanıyor, “güçlenmemizin” önünü kesmek için tuzak kuruyordu!





“Dış odaklar”, ulusal paramızın yerlerde sürünmesi için her şeyi yapıyordu!





Bunlara, bu söylenenlere öyle bir inandım ki!





Acısının sızlaması bitmeyen, yaşamında yeni yaralar açılan seksen milyon öyle saf, öyle bir şey bilmez, öyle yaşadıklarından bir şey anlamaz ki…





Sanki yirmi yıldır “iktidar” gücünü kullanmalarınakarşın, ülkeyi neden “dış odaklara” teslim ettiklerinin hesabını sormayacak!





Sanki yirmi yıldır “iktidar” gücünü kullananları ödüllendirecek!









23 Kasım, günlerden salı tanıdığım/ bildiğim dolar hesabı olduğunuzdan, dolarla büyüdüğünden, dolar üzerinden kazanç sağladığından, seksenbin dolar hesaplılardan biri olduğundan değil, “ekmeğini” ne/ nasıl küçülttüğüne tanık olmak için kur çizelgesi karşısında!





Ne “günler” kutlanıyor öyle, ne etkinlikler düzenleniyor, ne geziler yapılıyor öyle?





Bugün öğretmen günü, tüm “bilindik” isimler “öğretmen kutsaldır/ ana gibi/ baba gibi” şarkısını söyleyecekler gibi…





Günün karanlığında, öğrencileriyle birlikte, kış soğuğu şah damarına dek işlerken sokakta yalnız/ bir başına…





Öğretmenin 23 Kasım’da yaşadığı kaygıyı “bilen” bir kişi var mı acaba?





Sanmıyorum… Kimlerse kur çizelgesinin yükselme nedeni, kimlerse “yükselen kurun” oluşturacağı tepkiyi karalamak isteyenler, kimlerse seksen milyonu seksen bine yeğleyenler, hep birden/ aynı dileklerle/ aynı istemlerle Öğretmen Günü’nün kutluyorlar!





***





Öyle bir karanlıktayız ki; 23 Kasım’da yaşanan kanamayı açtı!





Seksen milyonun kur çizelgesi karşısında yaşadığı gerilimin yaydığı esinti “öyle” bilindik olgulardan değildi!





Kim bilme/ anlama gereği duyuyor; öyle karanlık ki!





İşte bugün, sıcağı/ sıcağına akaryakıtta tüm ürünlere yüzde onun üzerinde yapılan zammın yurttaşın kaygısına neden olacağını düşünmemek/ öngörememek; adını siz koyun!





İzlediğinizi, izlerken içinize “acı” yayıldığını düşünüyorum! 





Bu yurdun ekmeğinden/ yaşamından/ emeğinden/ geleceğinden çalınmamış gibi, bu yurdun yurttaşı kısır döngüye sürüklenmemiş gibi, bu yurdu yaşam alanı sayanın yaşamına “kara” düşürülmemiş gibi konuşanların çokluğu “kimin” içini karartmıyor?





İki gün içinde yalpalamayan var mı?





***





23 Kasım, günlerden salı…





Seksenbinkişinin evleri saray/gönülleri seyran olurken, seksen milyonun çatısından bir direk daha alındı!





Bu arada “iktidar” yine alışıldık/ yanlışlarla dolu/ acı yayan bakışından dönmüş değil, yurttaşın yüreğinde açılan “kanayan” yaraya merhem bulabilmiş değil!





23 Kasım, “iktidarın” sözünü ettiği “dış odaktan” daha çok; üretmemeye kurgulanmanın/ dış girdilerle üretmenin/ öz kaynaklardan uzak durmanın/ üreten fabrikaları satmanın/ üreticiyi üzmenin sonucu olduğunu bilmesi gerek!





Sapı/ samanı “dış girdi” içine aldığınız/ bunu da övdüğünüz bir süreçte, 23 Kasım’ın olmaması kaçınılmazdı!





Ya yarın?



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°