23 NİSAN, ANILARLA MUTLU OLUYOR İNSAN
Manşet Haber 23.04.2020 20:40:14 0

23 NİSAN, ANILARLA MUTLU OLUYOR İNSAN

23 NİSAN, ANILARLA MUTLU OLUYOR İNSAN


23 Nisan Bayramı yaklaşıyordu, tüm arkadaşlarım gibi benim de içim kıpır kıpırdı.





Sınıftaki herkes öğretmenimizin, bayrama çıkacak olanları seçmesini bekliyordu.





İlkokul dördüncü sınıftaydım. Ben de bayrama çıkmak istiyordum.





Bayrama çıkmak her çocuk için ayrı bir onur, ayrı bir heyecan demekti. Ama herkes çıkamıyordu. Okul mevcudu kalabalıktı. Bu yüzden her sınıftan belli sayıda öğrencinin seçilip, okul yönetimine bildirilmesi gerekiyordu. Ondan sonra hazırlıklar başlayacak, ders saatleri dışında yürüyüş, bando, şiir okuma çalışmaları yapılacaktı.





Öğretmenimizin aklında kimlerin bayrama çıkacağı belliydi ama daha açıklamamıştı.





Beni severdi öğretmenim. Çalışkan bir öğrenciydim. Sınıfımın da başkanıydım. Bir gün ders bitiminde beni yanına çağırıp, “Bayrama çıkmak ister misin?” diye sordu. “Nasıl istemem öğretmenim, elbetteki isterim” demek isterdim ama diyemedim.





Başımı öne eğdim. “Bilmem” dedim, kendi sesimi zor duydum.
Aslında öğretmenimin gözünün içine bakıp, “Tabiki istiyorum öğretmenim” demeyi çok arzu ederdim.





“Ben, seni bando takımına almak istiyorum. Ailenle konuş, yarın bana bildir” dedi. Çok heyecanlanmıştım. Ama hayal kırıklığına uğramak için fazla sevinemiyordum.





Ders bittikten sonra eve geldim, annem mutfakta yemek yapmakla meşguldü. Yanına dikilip, “Öğretmenim, benim bayrama çıkmamı istiyor. Bando takımına alacakmış. Ama kıyafet lazım. Size sormamı istedi. Olur mu..?” dedim.





Annem benden yana bakmadan, “Nasıl olacak oğlum. Nerden bulacağız şimdi kıyafet parasını” dedi.





Üstelemedim. Zaten bu cevabı alacağımı biliyordum. Bir iki dakika daha öyle bekledim, belki başka bir şey daha söyler, “bakarız çaresine” falan der diye ama demedi.





Mutfaktan ayrılıp, siyah formamı çıkardım. Evin arka balkonuna geçtim. Balkondan okulumuz görünüyordu. Okulu seyrederken, “keşke abimler lokantayı kapatmasalardı, çalışır para biriktirir, bayram kıyafetimi alırdım” dedim, içimden.





Üç abim ortak açtıkları lokantayı o yıl aralarındaki anlaşmazlık nedeniyle kapatmışlardı. Lokanta açıkken, derslerden zaman buldukça, haftasonu ve yaz tatillerinde yanlarında çalışıyor, ne iş verirlerse yapıyordum. Yaşım küçüktü ama işe yarıyordum. Harçlığım da çıkıyordu.





O sıralar lokantaya ortak olan en büyük ağabeyim, boşta geziyor, yeni bir iş kurmanın planlarını yapıyordu. Onun küçüğüyle, ortanca ağabeyim ise paralarını birleştirip, serviscilik yapan bir komşumuzla ortak bir minibüs almışlardı. Ama ikisinin de sürücü belgesi yoktu. Demir Çelik fabrikasında personel servisi yapıyorlardı. Aracı, sürücü belgesi olan başka bir şoför kullanıyordu. Ağabeyim de onunla birlikte gidip geliyor, yardımcı oluyordu. Bu arada sürücü belgesi almak için müracaat etmiş, gece gündüz ders çalışıyordu.





Akşam ev halkı toplandığında, yemek masasında annem konuyu açtı.





Ailenin en küçük çocuğu ve çalışkan bir öğrenciydim. Başım önde bekliyordum, bakalım ne diyecekler diye. Ama kimse oralı olmadı. Üzüldüm ama belli etmedim.





Yemekten sonra annem biraz daha çabaladı ama kimsenin elini cebine atmaya niyeti yoktu. Babamın da durumu müsait değildi.
Ev ödevimi bitirdikten sonra, kendi odasında sürücü belgesi sınavına hazırlanan ortanca ağabeyimin yanına gittim.





Benden on iki yaş büyük olan ağabeyim ilkokul mezunuydu. Ailemiz köyden şehre taşınmadan önce komşu köydeki okula her gün yaya gidip gelerek okuyabilmişti.





Elindeki kitapçıktan soruları okuyup, cevaplarını tekrarlayarak ezberlemeye çalışıyordu. Biliyordum parası vardı, ama benim bayrama çıkmamı pek umursamıyordu. Belki de kendisinden büyükleri bu işi üstlensin istiyordu.





Yatağında uzun oturuyordu. Ayak ucunda durup, “abi yardım edeyim mi?” diye sordum.





Kitaptan başını kaldırmadan, “neye yardım edeceksin?” dedi.
“Ders çalışmana. Bu şekilde zor olur. Ben arkadaşlarımla çalıştığımda daha kolay kafama giriyor.”





“Nasıl o olacak o iş?”





“Ben kitaptaki soruları sana soracağım, sen de cevap vereceksin, daha çabuk ezberlersin..”





Başını kitaptan kaldırdı, yüzüme baktı,





“Olur, deneyelim bakalım..” dedi. O sıralar sürücü belgesi almak en çok istediği şeydi.





Yatakta biraz toparlandı, ayak ucunda, tam karşısına oturdum. Kitapçığı bana verdi, soruları ben okudum, o cevapladı. Bir saat kadar bu şekilde çalıştık. Hoşuna gitmişti.





“Aferin lan” dedi, “ben bu imtihanı bir girişte veririm. Seninle her gün bu şekilde çalışalım.'





“Her gün çalışamayız, benim derslerim var, fırsatım olursa yardım ederim. Bugün ödevim azdı ondan.. “ dedim.
Aslında benim niyetim başkaydı..





“N’olacak oğlum, bir iki gün sokakta oynama, dersini erken yap, akşam ben gelince de birlikte çalışırız..”





“Olmaz.. Sen kendi kendine çalış. Sınavdan önce zamanım olursa yardım ederim..”





“Oğlum sen ne biçim adamsın? Hem kendin gelip ‘yardım edeyim mi?’ diye soruyorsun, hem de ‘yapamam’ diyorsun..
“Yaparım, yaparım da..”





“Eeeee..!”





“Sen de beni bayrama çıkaracaksın..”





Bayram sözünü duyunca bir süre sustu, yüzüme dikkatlice baktı, bıyık altından gülümsedi, niyetimi anlamıştı, sonra “kaç para ki?” dedi.





“Beyaz pantolon, beyaz şapka, beyaz ayakkabı, beyaz eldiven ve çorap, kırmızı ceket, hepsi bu, fazla tutmaz..”





Ders çalıştırmam hoşuna gitmişti. Biraz daha düşündü. Herhalde kafasından hesap yapıyordu. Sürücü belgesini alıp, minibüsü kendisi kullanmak istiyordu. O zaman şoförü işten çıkarırlar, verdikleri maaş da kendilerine kalırdı.





“Tamam” dedi, kıyafetlerin benden ama her akşam çalışacağız..”
“Peki” dedim, anlaştık.





Annemin yanına gidip, durumu anlattım. Gülümsedi. Ertesi gün de öğretmenime söyledim. “Tamam öğretmenim, ben de bayrama çıkmak istiyorum” dedim.





Öğretmenim benden fazla sevindi.





Sabahtan öğleye kadar okulda ders, öğleden sonra bando çalışması, akşam da ağabeyime yardımcı öğretmenlik yaptım... Bir ay kadar sürdü. Ağabeyim sınavı kazandı, sözünde durdu, bayram kıyafetlerimi aldı, ben de 23 Nisan’da bando takımında bayrama çıktım.





Bu benim kendi emeğimle çıktığım ilk bayramım oldu.. İyi de oldu..!





Yaşasın 23 Nisan.. Yaşasın tüm çocuklar..!



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°