BU SIRADAN BİR GÜNAH DEĞİL, MUHARREM

BU SIRADAN BİR GÜNAH DEĞİL, MUHARREM






Kılıçdaroğlu, İnce’yi ve partisini ziyarete etti. Bir saat civarında görüştüler ve sonunda görüşlerini açıkladılar. Bence ikisi de bekleneni, bekleten üsluplarıyla açıkladı.





Kılçdaroğlu,“Halil İbrahim Sofrasını büyütmeye çalışıyoruz, birlikte olmaya çalışıyoruz. Yaşadığımız sorunlar, bireysel sorAunların çok ötesinde, Türkiye’nin sorunları. Ben ne kadar duyarlıysam Sayın İnce’de o kadar duyarlı. Bizi kabul ettiği için tekrar genel başkana ve arkadaşlarına teşekkür ederim,” dedi





İnce ise, ”Bizim ilkelerimiz var. Biz bir Atatürk’ü tartıştırmayız, iki teröre karşı mesafeliyiz. Biz kadın hakları konusunda kararlıyız. Biz Türkiye’de yine mültecilerin gönderilmesi üzerine çok kararlıyız.





Yine inandığımız bir şey var Erdoğan gitmelidir. Ortak aklı temsil etmemektedir, kibirlidir. Akla inanmamaktadır, hukuka inanmamaktadır. Bu konuda her tür görüşümüzü açık ve net biçimde ifade ediyoruz. Sayın Genel Başkana ve arkadaşlarımıza teşekkür ederiz.    





“Adaylıktan çekilecek misiniz,“ sorusuna ise, “Hayır öyle bir şey demedim. Biz Köroğlu gibi döne döne vuruşmaya devam edeceği,” diye cevap verdi.





Bilmem beyanları dinlediniz mi. İnce diplomaside asla olmaması gereken bir cümleyle bitirdi sözünü. Yanlış mı duydum diye bütün gazeteleri taradım; nedense o cümle yok. Beden dilini inceleyin. Kılıçdaroğlu’nun elini sıkarken, sözü şöyle bitiriyor, “Hoş geldiniz. Güle güle.”  Son derece kaba, hoyrat ve “Hadi başka kapıya,” der gibi.





Oysa Kılıçdaroğlu her zamanki nezaketiyle gülümseyerek, Halil İbrahim Sofrasının genişletilmesiyle adeta bir çağrı yapıyor İnce ise dört bir yana savaş açmaktan bahsediyor.





Yolun açık olsun demeyeceğim. “Bak Muharrem” diyeceğim. Çünkü:






  • İnsanları eyleme geçiren güç ödülün bedelden büyük olmasıdır. Nasıl bir ödül bekliyordun ki, hiçbir bedel ödemek istemiyorsun? Kişisel ödül-bedel ilişkilerinde, istediğin gibi davranmakta özgürsün. Ama şahsen alacağın bir ödülün bedelini, ya da cezasını bütün millete ödetemezsin. Eğer bu bedeli bu millete ödetmeyi göze alırsan, hiçbir zaman altından kalkamayacaksın.




  • Diyorsun ki:“Ben şansını denerim. Yanılırsam özür dilemeyi de bilirim.”  Sanırım hala “özür dilemek erdemdir” noktasındasın. Hayır özür dilemek erdem değildir; asıl erdem özür dileyecek duruma düşmemektir. Özür dilemek bilmeden yapılan hatalar için geçerlidir. Aksi geçerli olsaydı, yıllarca, ”Kandırıldım, yanıldım,” diyenler milletin kalbinde yer bulurdu. Üstelik kumar masasında değilsin, ülke yönetimine talipsin.




  • Nasıl bir kafayla hesap yapıyorsun bilmem. Birinci turda %30 alıp, ikinci tura kalacakmışsın, ikinci turda da %60 alarak Cumhurbaşkanı olacakmışsın. Senin içtiğini biz de içiyoruz ama hiçbir zaman böyle ipe sapa gelmez hesaplar yapmıyoruz. Çünkü yaparsak kendi arkadaşlarımız tarafından bile ciddiye alınmayacağımızı biliriz. Şöyle veya böyle bir devlet adamlığına oynuyorsun, şahsiyetinin alay konusu olmasını istemeyiz.




  • Hayatın nimetlerinden zevk almaya çalıştığını biliyoruz. Bizce hiçbir sakıncası da yok. Ama bunun için hayatının odak noktasına o felsefeyi koyman ve ona göre bir yaşam tarzı belirlemen gerekir. Göz önünde bir adamsın. Benim gibi acemi bir internet kullanıcına eline o videolar ulaşıyorsa, kim bilir onları belli amaçlarla  kullanacakların arşivinde neler vardır.




  • Herkesin bildiği, her şeyin ayan beyan ortada olduğu gerçekleri mutlaka yaşayarak öğrenmek çok acı bir tecrübe olabilir. Acısını kendin çekecek, bedelini kendin ödeyeceksen, bize ne? Ama kendi bireysel ve anlamsız egoizminin günahını bir milletim sırtına yüklemeye hakkın yok.





Hala cumhurbaşkanı seçimi yapılacağını zannediyorsun. Oysa rejim seçiliyor ve bunun asla dönüşü yok. Bu oyun sana hiçbir şey kazandırmayacak ama millet geleceğini kaybedecek.





BİL Kİ, BU GÜNAHI SEN BİLE ÇEKEMEZSİN. ÇÜKÜ






  • BU SIRADAN BİR GÜNAH DEĞİL, MUHARREM



25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

30.03.2023 00:45:10

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI