ADANA İÇİN ÇÖZÜM VAKTİ

ADANA İÇİN ÇÖZÜM VAKTİ

Bir Psikolog dostumla konuşuyorum ve ona bir soru yöneltiyorum. Ortada bir hastalık varsa ve hasta bu durumu kabul etmiyorsa nasıl evrelerden geçer diyorum. İlk tepkisinin şok olacağını, filmler karışmış olabilir, tetkiklere yanlış bakılmış olabilir gibi inkârda bulunabileceğini, ardından öfke ve içerleme duygusu yaşayacağını, depresyon sonrasında da kabullenme dönemine doğru ilerleyeceğini söyledi.  Peki dedim birisi sürekli var olan gerçek yada olumsuz durum yerine aynı yalanı tekrar eder ve durumu kabullenmez ise bu durum nasıl ifade edilir. Bunlara Mitomanik hastalar denildiğini söyledi. Bu kişilerin suçlarının üstünü örtmeye çalıştıkça yalan söylemeye devam edeceklerini bir süre sonra söyledikleri yalanlarakendilerinde  inanacağını ifade etti.

Ben aslında bu soruları bir kişiyi düşünerek değil Adana kentindeki bir olgunun psikolojik yönünü anlamaya çalışmak için sormuştum. Bu soruları sormaktaki amacım Adana kenti ile yıllara yaygın olarak yayınlanan pek çok araştırmanın kentin hızlı gerilemesini ortaya koymasına rağmen bunu kabul etmeyen, sürekli araştırmaları suçlayan, işlerin iyi olduğunu iddia eden bir kesimin davranışlarındaki psikolojik temeli anlamaya çalışmaktı. Üstelik kabul etmeyenlerin bazıları geçmişte veya günümüzde bu tabloda sorumluluk sahibi kişilerdi.

CNBC-E  farklı  yıllarda dört kez yaşanabilir kentler araştırması yayınladı. Adana, sekizinci sıra , on altıncı sıra  derken 2011 yılı araştırmasında  55.sıraya kadar gerileyince biranda tüm şehir şok yaşadı ve konu kamuoyunda uzunca süre tartışıldı.Bazıları araştırmayı değersizleştirme yolunu seçti. Bazıları araştırmanın gerçeği yansıtmadığını, önemsenmemesi gerektiğini söyledi. Bazıları ise çalışmayı“üç beş kafadarın bir araya gelerek yaptığı sıralama” olarak niteledi. Bunları söyleyenlerin hepsi de yetkili makamlarda yer alan kişilerdi.

Kalkınma Bakanlığı ilk olarak 2003’de yayınladığı sosyo ekonomik gelişme düzeyini gösteren çalışmasını 2011’de yeniden güncelleyerek yayınladığında aradan geçen 8 yıllık dilimde Adana’nın 8.sırada yer alan Adana’nın 16 sıraya gerilediği görüldü. Bu araştırmaya göre Adana artık gelişmiş il sıralamasında yer almıyordu. Yine aynı şey oldu. Bazı kişiler bu araştırmayı da yeterli bulmadı eleştirdi ve hala kafalarında yerleşmiş Adana dördüncü büyüktür inanışı vardı. Tıpkı Mitomanik hastalar gibi davranışlar sergileniyordu. Oysa Adana sanayisi kan kaybediyor, niteliksiz göç şehrin insan sermayesini fakirleştiriyor, dünyadaki değişimlere ayak uyduramayan ekonomik yapısı hantallaşıyor, üretmekten çok tüketen borçlu bir yapı ortaya çıkıyor, özellikle sosyal göstergeleridiğer illere göre çok geride seyrediyor, kültür, sanat, spor  ortamı çölleşiyordu.  İşsizlik rakamlarında da Türkiye liderliğine kadar yükselmişti.

Pek çok bilimsel çalışma ve illeri karşılaştırmalı analiz eden makalelerde bahsi geçen çalışmaları doğruluyordu. Buna karşın Adana hala gerçeği kabul etmekte zorlanıyordu.  Sen yaptın, o yaptı, bu yaptı kısır tartışmalarının çözüme bir katkısı ise yoktu.  Çözümler aranması gerekirken tüm şehir her araştırmadan sonra bir suçlu aramaya yöneliyordu.

2015 Yılına geldiğimizde ise devletin resmi İstatistik Kurumu TUİK gelir, eğitim, çevre ve güvenlik gibi 11 kriterle belirlenen 'İllerde Yaşam Endeksi Raporu'nu açıkladı. Adana, yaşam endeksinde 81 il arasında 61'inci sırada yer bulabildi.  Bu sonuçlarda Adana için şok bir sonuçtu. Ama o kadar çok benzer sonuçları görmeye alışmamıza rağmen halen kimileri bu sefer hedefe TUİK’i koydu, kimi araştırmada yer alan 41 değişken içindeki sübjektif değer ölçümlerini eleştirdi. Yine suçlamalar ve tablonun sorumluları arandı. Oysa artık Adana mevcut durumu inkârdan vazgeçip tedaviye geçmek, çözümler üretmek noktasında geç bile kalmıştı.

Artık Adana bir hastalığın tüm evrelerini geçirmiştir. İnkâr, öfke depresyon ve büyük ölçüde yıllar içinde ardı ardına açıklanan çalışmalarla kabullenme evresine gelmiştir.  Bu aşamadan sonra yapılması gereken tek şey geçmişi bir yana bırakıp tedaviye dönük çalışmalar yapmaktır. Bu süreçte hala her şeyin yolunda olduğunu düşünen, pembe hayaller kuran, mevcut durumu kabullenemeyen ya da insanları her şeyin iyi olduğuna ikna etmeye çalışan “Mitomanik”kişiler var ise onlarla daha fazla zaman kaybetmemektir.

 

İSMAİL GÜNEŞ

İsmailgunes@gmail.com

İsmail GÜNEŞ

2.02.2016 08:31:27

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI