Adana, Japonya’ya ‘şalgam’ satacak
Manşet Haber 5.09.2012 02:37:07 0

Adana, Japonya’ya ‘şalgam’ satacak

Adana, Japonya’ya ‘şalgam’ satacak



Şalgam suyunu ulusal ve küresel ürün haline getirmek için 1996’da Adana Hacı Sabancı OSB’de ‘şalgam suyu fabrikası’ kuran Doğanay ailesi, bu yıl 60 milyon lira ciro bekliyor. Avrupa’ya ihracat yapan Doğanay Gıda, ekim ayından itibaren Japonya pazarına da giriyor.

Adana’nın geleneksel içeceği şalgam suyunu ulusal ve küresel ürün haline getirmek için 1996’da yola çıkan Hasan Doğanay ve oğulları Rafet ile Remzi, Adana Hacı Sabancı OSB içinde, Konya ve Niğde’de bugüne kadar 30 milyon Euro’luk yatırım yaptı. İlk 5 yıl pazar bulamayan ürün 2001’ten itiraben talep gördü. Rafet Doğanay, geçen yıl 66 milyon litre şalgam suyu ürettiklerini belirtiyor ve 2.5 milyon liralık ihracat yaptıklarını anlatıyor. İhracatta yeni pazar olarak Japonya’yı mercek altına aldıklarını anlatan Doğanay, bu ülkeye ihracatın ekim ayından itibaren başlayacağını söylüyor. Bu yıl 60 milyon lira ciro bekleyen Doğanay Gıda Tarım ve Hayvancılık Sanayi ve Ticaret A.Ş. (Doğanay Gıda) Yönetim Kurulu Başkanı Rafet Doğanay şöyle anlatıyor girişimcilik öyküsünü:
Üretimi OSB’ye taşıdı
Adana 1950 doğumluyum. Babam Hasan Bey Adana’da gıda gıda toptancısıydı, sonra marketçi olduk. 8 yıl marketçilik yaptık, 7 marketimiz oldu. Sonra ‘ne üretelim’ diye düşünmeye başladık. ‘Tekstil mi bakliyat mı’ derken ‘şalgam suyu yapalım’ kararı aldık. Ailede geleneksel meslek olarak bu iş vardı. Bunu ‘yüksek tonajlı ve hijyen şartlarda nasıl yapıp satabiliriz’ diye düşündük. Marketleri sattık, Adana Hacı Sabancı OSB’de 1996’da yatırıma başladık.
5 yıl satamadık
Geleneksel yöntemlerle az miktarda üretimden büyük ölçekli üretime geçildiğini için zorlandık.
O zamana kadar 50 litrelik tanklarda yapılan üretimi 3, 5, 10 tonluk tanklarda yapmaya başlamıştık. Lezzetin bozulmaması da çok önemliydi. Geleneksel lezzete ulaşmak için 2 milyon litre şalgam suyunu dökmüşüzdür. Hemşehrilerimiz bile ‘Bunların parası çok, dökecek yer arıyorlar’ dedi ama inatla ürünü tamamladık. Ayda 1 kamyon bile satamıyorduk. Adana’da zaten şansınız yoktu. Kayseri’yle başladık, Gaziantep, Konya; satamadık. ‘Yanlış işe girdik diye’ de düşündük ama moralimizi bozmadık. İzmir’e gidip Tansaş’a girdik. 80 kadın pazarlama elemanı çalıştırdık ve Tansaş müşterilerine yeni ürünü tattırdık. Ankara’ya ve İstanbul’a da aynı yöntemle gittik. İstanbul’da 130 civarında kadın eleman çalıştırdık. Yine de 2001’e kadar zarar ettik, umduğumuz satışa ulaşamadık.
Fabrikaya iki defa geldiler
RAFET Doğanay, 2011’de 42 milyon lira ciro yaptıklarını, bu rakamın 2012’de 60 milyon lirayı aşacağını belirtiyor ve 2013 için de 100 milyon lira ciro hedefi koyduklarını anlatıyor. Doğanay, “Geçen yıl 2.5 milyon liralık ihracatımız oldu. Bu yıl sonunda Japonya’ya ihracata başlayacağız. Japonya’ya distribütörlük verdik. Fabrikamıza iki defa geldiler incelediler” diyor.
Konya ve Niğde’de tarla
RAFET Doğanay şöyle konuşuyor: “Şalgamın yanısıra limon sosu, limonata, sirke, nar ekşisi üretmeye başladık ama ne üretiyorsak yüzde 65’i şalgam suyu olarak kaldı. 225 kişilik istihdamımız var. Konya Eerğli’de ve Niğde Ulukışla’da tarlalar aldık. Konya Ereğli’de 10 bin ton kapasiteli soğuk hava deposu yaptık. Özel kasalar ürettirdik. Soğuk hava için de 6.5 milyon Euro harcadık. Bugüne kadar toplam 30 milyon Euro’luk yatırım yaptık. Yılda 66 milyon litre şalgam suyu üretiyoruz. 40-45 milyon litre de diğer ürünlerimiz var.”
Bakteri seviyesi için inovasyon
RAFET Doğanay, şalgam suyu üretiminde mayalanma nedeniyle bakteri düzeyinin kritik olduğunu belirtiyor ve şu bilgileri aktarıyor: “Ürün ambalaja girdikten sonra bakteri düzeyi çok kritik. Mayalanma nedeniyle bakteri sayısı standartları aşacak miktarda artabiliyordu. Bunun için 3 mühendisimizle oturduk üniversiteden destek alarak üretime ara hat geliştirdik. Bu bölümde hiçbir kimyasal katkı ya da pişme yapılmadan bakteri seviyesi ayarlanabildi. Bu sayede şalgam suyunun raf ömrü gıda yönetmeliklerine uyum sağlamış oldu.”
Diğer ekobi haberleri:
İtalya’ya sabun makinesi ihraç ediyor
DENİZLİ’de üretim yapan Konmak Konyalılar Makine, İtalyan Mazoni firmasına fason sabun makinesi yaparak Denizli ekonomisine yılda 2 milyon Euro kazandırıyor. 3 bin 500 metrekaresi kapalı alanda faaliyet gösteren firmada 50 kişi çalışıyor. Mermer makineleri ve gemi direkleri yapan firmanın, İtalyanlar için ürettiği sabun makineleri İtalya’dan birçok ülkeye ulaşıyor. Firmanın yönetim kurulu başkanı Hilmi Konyalıoğlu, Ar-Ge çalışmalarına önem vererek ürün gamlarını geliştirdiklerini belirterek, “Mermerden şehir mobilyaları yapımında kullanılan CNS kontrollü tel kesme makinesi ve orbital silim makinesi üretiyoruz. Çoklu plaka kesim makinesi imalatını da tamamladık. İzmir Fuarı’nda görücüye çıkaracağız. Yılda 50 makine üretebiliyoruz” diye konuştu.(Hürriyet/Sadi Özdemir)


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°