ADANA’DA 18 ÖĞRETMEN AÇIĞA ALINDI
Manşet Haber 21.09.2016 20:45:26 0

ADANA’DA 18 ÖĞRETMEN AÇIĞA ALINDI

ADANA’DA 18 ÖĞRETMEN AÇIĞA ALINDI

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz, Adana'da açığa alınan üyeleriyle birlikte valiliğe itiraz dilekçesi verildi, “Eğitim Emekçilerinin Örgütlü Mücadelesine Yönelik İftira ve Saldırılar Derhal Durdurulmalıdır!” açıklamasında bulundu.
CHP Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in de destek verdiği Valilik önünde görevden uzaklaştırılan öğretmenlerle ilgili basın açıklaması yapan Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz, bugün Adana’da 18 öğretmenin açığa alındığını anımsatarak, “Açığa alınan 11 bin 300 öğretmenin hızla geri döndürülmesi için sendika olarak tüm gerekli görüşmelerimiz devam etmektedir. Tunceli’deki iade kararları tüm Türkiye’ye yayılmalı, bu hukuksuzluktan bir an önce dönülmelidir.” Dedi.
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz şöyle konuştu:
“Ahlaktan yoksun, hukuktan yoksun ve vicdandan yoksun bir süreci birlikte yaşıyoruz. 15 Temmuz darbe girişimiyle silahların namluları sivil halka yöneldi. Yüzlerce insan katledildi, bincilerce insan sakat kaldı ve yaralandı. Dolaysıyla darbecileri kınamak lanetlemek hepimizin görevidir. Ancak darbe girişimiyle birlikte ülke yönetememe kriziyle karşı karşıya kalınmıştır. Darbecilerle hesaplaşmak ve yargılamak adına on inlerce suçsuz masum insan ya bilmeyerek ya da darbeyi fırsata çevirerek, muhalif tüm kesimler kamudan tasfiye edilmiştir.
Özellikle de toplumun vicdanında, belleğinde temizliği ile bilenen 100 bine yakın öğretmenin mağdur edilmesi anlaşılır değildir. Sadece mağdur olan öğretmen değildir, öğretmenle birlikte öğrenci de, veli de mağdur edilmiştir. “At İzi İt İzine Karışmıştır.” Bizlerde aynen böyle düşünüyoruz. “Merhametli olun” çağrılarının Cumhurbaşkanı tarafından yapıldığı bir dönemde kamuda her gün binlerce insanın açığa alınması hangi vicdanın hangi ahlakın ürünüdür. Bizler beliyoruz ki AKP’nin derdi toplumsal barışı sağlamak değildir. Kendi siyasal ve ideolojik ihtiyaçlarını karşılayacak bir model yaratma konusunda ısrar etmektedir.
18 milyon öğrenci, 1 milyona yakın öğretmen, hükümetin darbe fırsatçılığı yaparak hayata geçirdiği ihraçlar ve açığa almalar nedeniyle, bu yıl büyük bir belirsizlik ve kaos ortamında eğitim öğretime başlamıştır. 2016-2017 eğitim öğretim yılı, toplumun geniş bir kesiminin, öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin doğrudan etkileneceği ağır sorunlarla açılmış, pek çok okulda öğretmenlerin ihraç edilmesi ya da açığa alınması nedeniyle dersler boş geçmiştir.
Eğitim de gericileşme ve ticarileşme ülkemizde zirve yapmıştır. Okullarda bulunan her boş sınıfı da dini eğitim verilmesi bunu net olarak ortaya koymaktadır. Darbe girişimiyle birlikte kamulaştırılan tüm okulların İmam Hatip Ortaokulu, İmam Hatip Anadolu Lisesi ve İmam Hatip Fen Liselerine dönüştürülmesi bu durumun açıkça göstergesidir.
Hükümet, sadece darbe fırsatçılığı yaparak hukuksuz bir şekilde gerçekleştirdiği ihraçlar ve açığa almalarla sadece eğitim emekçilerini değil, aynı zamanda kamu emekçileri içinde sendikal mücadele açısından en dinamik kesim olan Eğitim Sen’in örgütlülüğünü hedef almıştır. Mücadele tarihi boyunca iktidarların, darbelerin ve darbecilerin ilk hedefi olan eğitim emekçileri mücadelesinin darbecilerin izinden gidenler tarafından bir kez daha hedef haline getirilmesi bizim için şaşırtıcı değildir.
Sendikal mücadelemize yönelik olarak başlatılan kara propaganda eşliğinde yürütülen iftira kampanyaları ve yalan haberlerin tek amacının, iktidarın eğitimi dinselleştirme ve özelleştirme uygulamalarının karşısında en önemli engel olarak görülen Eğitim Sen’i yıpratmak ve zayıflatmak olduğu açıktır. Çünkü Eğitim Sen, mücadele tarihi boyunca sadece sendikal-ekonomik hakların değil, aynı zamanda emek ve demokrasi mücadelesinin de öznesi olan, anti-demokratik uygulamalara, toplum üzerindeki baskılara, her türlü ayrımcılığa, baskılara karşı mücadele etmiştir. İktidarı rahatsız eden de budur.
Eğitim Sen’in mücadelesi sadece sendikal-ekonomik haklarla sınırlı olmayıp, aynı zamanda ülkemizde demokrasinin gelişmesi, herkes için düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanması, farklı kimlik ve kültürlerin kendilerini özgürce ifade edebildiği ve kamusal alanda kendisini temsil edebildiği gerçek anlamda laik ve demokratik bir Türkiye yaratılması mücadelesidir. Dolayısıyla darbeci zihniyetin asıl hedefi kurum olarak Eğitim Sen değil, Eğitim Sen’in savunduğu tüm demokratik ilke ve değerlerdir. Toplumu ve eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik hedeflerine uygun şekilde biçimlendirmek isteyenler, bu hedeflerinin karşısında engel olan Eğitim Sen’i görmektedir.
Yaşamın her alanında kendisine mutlak itaat isteyen ve bunun için her fırsatı kullananlar, gücünü tarihinden alan eğitim ve bilim emekçilerinin örgütlü mücadelesi asla engelleyemeyecektir. Çünkü bizler çocuklarımıza ve öğrencilerimize onurlu bir gelecek bırakacağımıza söz verdik ve sözümüzü mutlaka tutacağız.
Eğitim emekçileri, mücadele tarihi boyunca hiçbir baskı ve tehdit karşısında diz çökmemiş, savunduğu ilke ve değerlerden taviz vermemiştir. Bunu eğitim emekçileri de bizlere saldırarak kendi suçlarını gizlemeye çalışanlar da çok iyi bilmektedir. OHAL hukukunu dayanak yaparak, yasa dışı girişimlerde bulunanlar suç işlemektedir ve yaptıklarının bedelini hukuk karşısında mutlaka ödeyecektir, kimsenin yaptığı yanına kalmayacaktır.”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°