ADANA’DA ÇAĞ DIŞI GÖRÜNTÜLER
Manşet Haber 2.02.2017 18:34:56 0

ADANA’DA ÇAĞ DIŞI GÖRÜNTÜLER

ADANA’DA ÇAĞ DIŞI GÖRÜNTÜLER

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer, ‘Bit Pazarı’ olarak adlandırılan bölgedeki keşmekeşliğin bir an önce sona erdirilmesi gerektiğini vurguladı.
Hafta sonunda Adanalı ve Suriyelilerin yoğun olarak alışveriş yaptığı Güney Kuşak Bulvarı’ndaki karmaşıklığı yerinde gören, seyyar satıcılar ve vatandaşlarla görüşen Tümer, “Adana, bu çağdışı görüntüleri hak etmiyor” dedi.
ACELE KAMULAŞTIRMA ÇAĞRISI!
Yoksul Adanalı ve Suriyeli göçmenlerin sağlık koşullarından yoksun, gelişigüzel yol üstüne serilmiş tezgahlarda ve yerlerde bulunan eski eşyaları satın alabilme telaşına düştüğü ‘Bit Pazarı’ esnafı için aynı bölgede acele kamulaştırmayla kapalı bir mekan yapılması için Büyükşehir Belediyesi’ne çağrıda bulunan Tümer, “Onyıllardan bu yana kangren halini alan ‘Bit Pazarı’ oldukça geniş bir alana yayılmış. Önceleri tam da yol ortasında bulunan alışveriş tezgahları şimdilerde yol boyunca sağlı sollu, insan onuruna yakışmayan görüntülerle Adana’nın içler acısı halini ortaya seriyor” dedi.
Tümer, soruna kalıcı çözüm bulunması için Adana Büyükşehir Belediyesi’nin zaman kaybetmeden harekete geçmesi gerektiğini vurguladı.tumer_bit_pazari (1)

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°