ADANA’DA DİOSKORİDES FELSEFE OKULU
Manşet Haber 30.01.2020 23:35:03 0

ADANA’DA DİOSKORİDES FELSEFE OKULU

ADANA’DA DİOSKORİDES FELSEFE OKULU


Adana Tabip Odası ve Aratos Felsefe Okulu işbirliği ile düzenlenen ‘Dioskorides Felsefe Okulu’ derslerinin 3.’sünde ‘Dil Felsefesi’ anlatıldı. Dersi Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngiliz Dili Eğitimi Anabilim Dalından Prof. Dr. Hatice Sofu verdi.
Dioskorides Felsefe Okulu derslerinin sadece hekimlere yönelik olmadığını, tüm ilgi duyanlara açık olduğunu söyleyen Adana Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Ahmet Hilal, “Dioskorides Felsefe Okulu derslerinin üçüncüsünü gerçekleştiriyoruz. İlk dersimiz Doç. Dr. Serdar Girginer tarafından ‘Tatarlı Höyük Kazıları’ anlatıldı. İkinci dersimiz Doç. Dr. Sedat Gündoğdu tarafından “Konfordan Çevre Suçuna ‘Plastiğin Bir Kirletici OIarak Öyküsü’” idi. Bugünkü yani üçüncü dersimizi “Dil Felsefesi” konusuyla Prof. Dr. Hatice Sofu’dan alacağız. 8 Şubat 2020 Cumartesi günü “Toplumsal Fay Hatlarının Anatomisi”, 14 Mart 2020 Cumartesi günü “Tıp ve Felsefe”, 11 Nisan 2020 Cumartesi günü ise “Tarihsel Belleğin Günümüze Taşınması ‘Yere Özgü Heykeller’” konuları anlatılacaktır. Katılımınız için hepinize teşekkür ederim.” dedi.
Aratos Felsefe Okullarının kurucusu Uğur Pişmanlık, Tarsus’ta başlattıkları Felsefe Okullarını şu an Türkiye’nin 15 farklı yerinde başlattıklarını, yakında Atina’da Aratos Felsefe Akademisini kuracakları müjdesini verdi.
Yunanlı felsefecilerin Türkiyeye geleceğini, Türkiye’den de Atinaya gitmek isteyen hocalarla Zenonun, Aristotelesin, Sokrates’in havasını soluduğu, ders verdiği kentte ders yapacaklarını da söyleyen Pişmanlık, “İçerisinden geçtiğimiz gericileşme sürecinde aydınlanma çabamız çok önemli. Bir çok yerden talep var. Bizim hiçbir ticari amacımız yok. Tamamen dostlarımızın, paydaşlarımızın katkılarıyla sorgulayıcı bir toplum yaratmak istiyoruz. Bu, bir anlamda bir araya gelme, felsefe yapma ve bir dayanışmadır. Kendimizi geliştirirken felsefenin aydınlığını başkalarına taşıma ve felsefenin toplumsallaştırılması amacındayız.” şeklinde konuştu.
Dil nedir? Dilin kökleri, Dilin işlevsel ve bilişsel nitelikleri, Dil ile gerçeklik arasındaki ilişki, bu bağlamda dil ve düşünce arasındaki ilişki, Anlamın doğası ve Söz eylemler konu başlıklarıyla ders veren Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngiliz Dili Eğitimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hatice Sofu, “Dil insana özgüdür. Seslerden oluşur. Sistematiktir. Dilin kökeni; Kutsal kaynak, doğal sesler kaynağı, sosyal iletişim, genetik kaynaktır.” diyerek dil felsefesinin kısa tarihinden söz etti.
Söz ve eylemlere de açıklık getiren Prof. Dr. Sofu, “Yaptıklarımızın bir bölümünde birtakım kararlar veririz. (Sizi karı koca ilan ediyorum). Bir gücü, bir hakkı kullanırız. (Atamalar yaparız, emirler veririz, önerilerde bulunuruz). Yükümlülükler altına gireriz. (Söz veriyorum). Tutum ve davranışlar sergileriz. (Özür dileme, kutlama, rica etme, selamlama, beddua etme, teşekkür etme). Konuşma sırasında yaptıklarımız da vardır. (Yanıt veririz, kabul ederiz, açıklamada bulunuruz). Dil yalnızca düşünceyi aktaran, ileten bir dizge değil, aynı zamanda onu oluşturan, biçimlendiren bir dizgedir. Dil düşünceyi belirler. Doğal dil düşünce dilidir.” diye konuştu.







YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°