ADANALI AŞÇILAR YÖRESEL ÜRÜNLER FUARI’NDA
Manşet Haber 30.10.2018 18:27:07 0

ADANALI AŞÇILAR YÖRESEL ÜRÜNLER FUARI’NDA

ADANALI AŞÇILAR YÖRESEL ÜRÜNLER FUARI’NDA

Adanalı aşçılar, Antalya’da düzenlenen 9. Yöresel Ürünler Fuarı’nda (YÖREX) Çukurova rüzgarı estirdi. Adana Aşçılar ve Pastacılar Derneği Başkanı Derviş Göçmen ve ekibi, beş gün boyunca Adana’ya özgü yöresel lezzetlerden analı kızlı, içli köfte, sarımsaklı köfte, yoğurtlu mantı, domates tatlısı, kabak tatlısı, halka tatlı ve lokma tatlısı hazırlayıp, ziyaretçilere ikram etti.
Antalya Ticaret Borsası (ATB) tarafından, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) desteğiyle düzenlenen Antakya YÖREX’e damga vuran Adanalı aşçılar, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nu da ağırladı. Altın madalyalı domates tatlısından yiyen Rifat Hisarcıklıoğlu, bu özel tatlıyı lezzet dünyasına kazandıran Başkan Derviş Göçmen ve ADAPADER’li aşçıları tebrik etti.
Antalya’da Çukurova’nın mutfak kültürünü ve eşsiz lezzetlerini başarıyla tanıtmanın gururunu yaşadıklarını vurgulayan Başkan Derviş Göçmen, YÖREX’e katılımlarında kendilerine destek olan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, Adana Ticaret Odası Başkanı Atila Menevşe, Akdeniz Aşçılar Federasyonu Başkanı Münir Tanak, Çukurova Kalkınma Ajansı, Sunar Mısır ve Sunar Profesyonel Yağları yöneticilerine teşekkür etti.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°