“ADANA’NIN DİJİTAL BELLEĞİNİ OLUŞTURACAĞIZ”
Manşet Haber 27.12.2022 15:08:08 0

“ADANA’NIN DİJİTAL BELLEĞİNİ OLUŞTURACAĞIZ”

“ADANA’NIN DİJİTAL BELLEĞİNİ OLUŞTURACAĞIZ”






Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muzaffer Sümbül, geçmişten günümüze Adana’nın dijital belleğini oluşturup, bu çalışmayı kurumsal bir kimlik altında daha kalıcı hale getirmeyi amaçladıklarını söyledi. Bu bellek için her kesimden destek beklediklerini belirten Sümbül, böylece üniversiteyle halk diyaloğunu daha ileriye taşımayı hedeflediklerini vurguladı.









Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Cafer Esendemir ve Yönetim Kurulu üyeleri, Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığı görevine atanan Prof. Dr. Muzaffer Sümbül’ü ziyaret etti.İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sümbül, “Çukurova’nın bereketli topraklarında tarımdan tekstile, ticaretten sanayiye ve sanattan kültüre ne kadar zenginlik varsa bunları dijital bir bellekte toplamayı amaçlıyoruz. Bu yönüyle kişi, kurum ve kuruluşlardan destek bekliyoruz. Adana kent kimliğinin güçlendirilmesi adına oluşturulacak dijital bellekte sizin de katkınız olsun. Bu anlamda fakültemizin kapısı herkese açık. Özellikle gazetecilik alanında dijital iş birliğine büyük önem veriyoruz. Adana’nın her yönden gelişip kalkınması adına yapılacak her çalışmada iletişim fakültesi olarak desteğe hazırız.” dedi.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°