ADANA'NIN YÜKSEK DAĞLARINA KAR YAĞARKEN/2...

ADANA'NIN YÜKSEK DAĞLARINA KAR YAĞARKEN/2...

Bir şarkı vardı, iki dizesi şöyle:


“Bayramlar mı eskidi/ Yoksa biz mi yaşlandık…”


Olaylara, yaşananlara, görülmüşlüklere “alışmak” var ya; Adana soğuğunu üç gün yaşadıktan sonra, “dün gibi değil hava, birkaç derece de olsa ısındı, neydi o iki gün önceki havanın keskinliği” diyenlere tanık oldum!


Ancak durum “denildiği” gibi de olsa, “donduran soğukları” üst-üste yaşayınca, biraz da “alışılıyor” demek geliyor içimden!


“Soğuk eskimiyor/ biz alışıyoruz” gibi sanki…


Soğukla birlikte içinde yaşadığımız olaylara, aldatılmalara, üst-üste yinelenen yalanlara, işin başında olmalarına karşın “gelecek” için albenili tümceler kurarak aldatanlara…


Ne “ders” çıkarmaz biçimde “yaşamımızı” sürdürmekteyiz değil mi?


***


CHP İl Başkanı Mehmet Çelebi’nin, belli ki yaşamın imbiğinden geçirdiği “ideolojinin” anlamı çok büyük…


“İdeolojimi kaldı, her şey işini bilmekle başlar” diyenleri susturmaya, “ideolojinin” varlığıyla duruşun dikliğinin birbirine koşut olduğunu vurgularcasına yaptığı “adaylık açıklamasında”; biliyor musunuz bu ilk “adaylığı” olmasını isterdim!


Bir de ortaya koyduğu “söylemiyle”, projeleriyle “o konuşmayı” yapmasını beklerdim!


Milletvekilleri kenetlenmiş biçimde arkasındaydı, Anakent Belediye Başkanı Karalar’ın da desteklediği söylendi.


Genel Merkez’den gelen seslerin “tek adayla seçime gidin” yönünde olduğu da belirtiliyor!


Peki, “hiç şans” tanınmasa da, ilçe ilçe bir adayın daha gezdiğini bilmiyorlar mı acaba?


Adana’nın kış soğuğuna alışsanız da, aynı derece de üçüncü günden sonra “dün gibi değil” deseniz de…


Birazcık “ideoloji” taşıyorsanız kaldıramıyorsunuz bunu; soğukta ayaz yemiş gibi oluyorsunuz!


***


Bugün, onsekiz yıldır ülkenin başında bulunan “iktidarı” eleştirmenin nedeni; anlattıklarında, verdikleri sözlerinde hem içten olmayışları değil mi?


Hem işin başında olmaları, hem de yaşananlar için dışarıdan “sorumlu” aramaları değil mi? Bundan dolayı “iktidar” suçlanmıyor mu?


Başkan Çelebi, son dönemin İl Başkanı Adana’da; başkanlığı döneminde yapılanlarla “ideolojisinin” buluşma noktası ilkyaz serinliği vermesi gerekmiyor mu?


Seçim öncesini, il başkanlığını o dönemde dolduran partilileri, dinlediği onlarca seçmeni anımsıyordur kanımca. Yerel seçim biteli on ay olmuş, daha dün gibi.


Adaylık açıklamasında anlattıklarından, “ideolojisinden” en küçük kuşkum yok, ancak o günden bu güne il-ilçe örgütlerindeki kaynamayı gördüğünü düşünüyorum! Nedeninin de gerek örgütlerin, gerek kazanılan yerel yönetimlerin partililerine sıcak yaklaşmadıklarını, “ortak” adı verilen İYİP’lilerin daha çok arandıklarını öyle çok duyuyorum ki…


Başkan Çelebi’nin “bu işin” neresinde olduğunu, bu güne değin çözülmeyen sorunların ne zaman çözülmesi için çaba harcayacağını, seçmenle yerel yönetimleri buluşturmada hangi adımları atacağını bilmek herkesin hakkı kanımca…


***


Adana’nın yüksek dağlarına kar yağarken;


Gerçekten ülke demokrasisine katkı yapabilecek bir il kongresi olmasını isterdim…


Aday iki olaydı,  üç olaydı, dört olaydı…


Hiç kimse, hiçbir adaya “onun adamı/ bunun adamı” diyerek incitmemeliydi; hiçbir aday koltuk uğruna “onun adamı/ bunun adamı” olabilmek için birbirine çelme takmamalıydı, her aday diğerini varsıllaştırmalıydı!


Yüksek tepelere kar yağarken, o tepeler kar yağışının sevincini yaşarken; merkezde o şarkıyı mırıldanıyoruz içimiz üşüyerek…


“Bayramlar mı eskidi/ Yoksa biz mi yaşlandık…”


Ne bayramlar eskiyor, ne de biz bize yaşlanıyoruz; yaşananlar üşütüyor bizi…



DEVLET HASTANESİNDE SİDİ (cd) YOK!


Dün bir yakımım için Çukurova Devlet Hastanesi’ndeydim.


Boyun-kol ağrılarından dolayı fizyoterapi uzmanı hastamızın rahatsızlığını dinlemesinin ardından “film çekilmesini”, ayrıca sidisini de almamızı istedi.


Şimdiki doktorlar, eskisi gibi hastayı gördüklerinde değil de, istedikleri işlemler bittikten, film ya da emar sonuçları geldikten sonra “teşhisini” koyuyor!


Dünyanın gelişmiş ülkelerinde her yıl bu tür işlemler azalırken, bizim gibi gelişmekte olan ülkede her yıl artıyor (bu konu bir gün işlenmeli…).


Neyse, film için sıra beklemenin ardından sidiyi almam için vardığım birim şu yanıtı verdi:


“Sidimiz kalmadı, kantinde varsa, getirirseniz yükleme yaparım!”


Yanlış duyduğumu düşünerek, “sidi kalmadı mı” dediğimde, “evet” yanıtını yineledi…


Doktor isteyebiliyorsa, buna karşın hastanede eksikse; adı ne olursa-olsun hoş değil!


Oktay EROL

15.02.2020 09:28:58

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI