ADANA
Manşet Haber 21.01.2021 00:33:11 0

ADANA'YA HAK MI?

ADANA'YA HAK MI?

Adana’da yaşanan edilgenliği “gören/ bilen” kim varsa suskun, biri varsa da ses çıkarmaktan yoksun!
Özellikle Adana’nın “iktidar” milletvekilleri, hemşerilerinin yaşadıkları acıdan mutlu mu?
Adana’ya her gelişlerinde, yaptıkları salon toplantılarında çizdikleri toz pembe tablolara “bir kişi” olsun tepki göstermediği gibi, her sözleri ayakta alkışlanıyor!
“İktidar” paketler açıklıyor, alkış,
“İktidar” sözler veriyor, alkış,
“İktidar” kredi musluklarını açıyor, alkış,
“İktidar” işsizliği çözeceğini söylüyor, alkış,
“İktidar” yoksulluk sorununu bitirdiklerini söylüyor, alkış,
“İktidar” açılışlar yapıyor, alkış,
“İktidar” yeni projelere imza atıyor, alkış…
Alkış, alkış, alkış…
En çok da “başkanları” yerini koruyan odalar “hep” başı çekiyor!
***
Odalardan eskisi gibi bülten almayanlardanım…
Sanayi Odası’ndan gelirdi, Ticaret Odası’ndan gelirdi, Ticaret Borsası’ndan gelirdi…
Arama motorundan sorulduğunda öyle çok haberleri, öyle çok Adana için yapacakları, öyle çok Adana’nın ekonomisini ayağa kaldıracakları sözleri var ki…
Örneğin Sanayi Odası Başkanı Zeki Kıvanç’ın sürekli katma değerli üretimden, dışsatımı artırmadan, nitelikli iş kolları açılışından söz eder!
Sanayi bu… Girdi malzemeden katma değerli ürünler oluşturmak için yapılaşacaksınız ki; yeni iş kollarına gereksinim duyulsun, yeni çalışma alanları oluşsun, pazarlama ağınız kurulsun, dışsatımınız gelişsin…
Böyle bir gelişmeyi duyan oldu mu, var da gizleniyor mu bilmiyorum!
Kim bilir…
Örneğin Ticaret Odası Başkanı Atila Menevşe…
Örneğin Ticaret Borsası Başkanı Şahin Bilgiç…
“İktidarın” açıklamış olduğu “ekonomik kararlar” için söylenmedik “minnet/ teşekkür” bırakmadıklarına tanık olursunuz arama motorunda…
Bakanlıktan istifasını sosyal medya üzerinden açıklayıp “af dileği” onaylanan Albayrak’ın “ucu” belirsiz paketlerine bile “sevindirik” olmuşlardı, Adana’daki oda başkanları…
Adana’daki “iyileşmeyi” bir kendileri görüyor, bir kendileri yaşıyor, bir kendileri görüyor, bir kendileri…
Ya yurttaşın yaşadıkları…
***
Şimdi şu tabloya bakalım, Adana yedi- sekiz yıl önce dışsatımda neredeymiş, bu gün nerelere gelmiş…
Dışsatımda “iller ligi” başlığıyla belirtilen bir tablo var, o tabloda Adana 2012-2013 döneminde 10., 2014-2017 döneminde 11., 2018’de 12., 2019’da 13., 2020’de ise 14.sırada yer alıyor. Aynı dönemde Adana’nın ülke dışsatımındaki payı 1.30’dan 1.18’e düşüyor!
Adana’da sanayicinin önünü açacak, üreticinin önündeki engelleri kaldıracak, ürünlere katma değer katacak, Adana’nın ekonomisini şahlandıracak çalışmalar nerede?
Unutmayalım, Tüik verileri sanayide “hep” iyi performanstan söz ederken, yandaş gazete haberi “2018 yılından bu yana en iyi performans” başlığıyla duyuruyordu, geçtiğimiz ekim ayında, daha iki ay önce…
O gelişmelerin, o büyümelerin neresindeydi Adana?
***
Sözüm tüm Adana milletvekillerine olduğunca, başta “iktidar” milletvekillerine…
Adana son üç yıl içerisinde “iller ligi” sıralamasında gerilemişse “payınız” olduğunu unutmayın!
“İktidarın” milletvekilleri, Adana’da yerel başarı elde edemedikleri için “ceza” amaçlı, bir çok olanaktan uzak tutmuş olabilir. Üstelik “Adana’ya yatırım olmasını istiyorsanız bizim adayımızı destekleyin” tümcesinin “adayımızı desteklemediniz, Adana’ya yatırım yaptırmıyoruz” anlamına geldiğini de herkes bilir!
Peki, “muhalefet” milletvekilleri ne yapıyor, somut veri var mı elimizde?
Kapı kapı dolaşıp esnafla buluşuyor, üreticiyle söyleşiyor, yurttaşın sorunlarını dinliyor, borçluların acılarını görüyor, Adana’nın her gün biraz daha küçüldüğünü/ ağrılarına gömüldüğünü/ üretimden uzaklaştığı/ işsizlikle sınandığını yaşıyor…
Buluşmak, söyleşmek, dinlemek, onlarla yaşamak yetiyor mu; yetmiyor!
Ajandaya yazılan notları kim çözecekse, kimin bu sorunu çözmeye gücü yetecekse “onun” kapısı aşındırılmalı “muhalefet”…
Yitirecek bir koltuğu olmamasına karşın, gelecek için kazançları da olacak!
Buna benzer bir olayı Celal Doğan’la yapılan bir söyleşiden okumuştum, yıllar önce. “Gaziantep’in sorununu kim çözecekse onun kapısını çaldım, kim çözdüyse onu kentimde dile getirdim, sorunlarımızdan uzak olan kendi partimin milletvekiline tepkimi her yerde gösterdim, Antep bu uğraşlar sonunda yatırım kenti oldu” diyordu.
***
Ülkede yaşanan sıkıntı medyada gösterildiği kadarsa, Adana’da yaşanan “gösterilenden” daha büyük!
Dünyanın neresinden bir konuk gelse, Adana’nın yaşadığı sıkıntılarına, yetmezliğine, umarsızlığına şaşırmadan yapamıyor!
Doğal, iklimsel, coğrafi yapı olarak “her mevsime” özgü yatırım çalışmalarının yapılmasının olası olduğu, burada yaşayanların sıcakkanlılığının “boşa harcandığını” dile getiriyor!
Adana öyle bir yer. Kış ayları yurdun birçok kentinde yaşamı alt-üst ederken, Adana’da her tür tarımsal çalışma yapılabiliyor, betondan yapılar yapılabiliyor, sanayisi aralıksız çalışabiliyor…
Ama “yok” işte; birileri kol-kanat çevirmiş etrafını… Ektirmiyor, biçtirmiyor, ürettirmiyor!
“İller ligi” sıralaması geriledikçe, Adanalının yaşam niteliği de düşüyor!
Bu Adana’ya hak mı?

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°