ADNAN TİBET’İN ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ KURUMSAL KÜLTÜRÜNE KATKISI

ADNAN TİBET’İN ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ KURUMSAL KÜLTÜRÜNE KATKISI


Üniversitemizde 1973-1997 yılları arasında 24 yıl süre ile kesintisiz Genel Sekreter olarak görev yapan Adnan Tibet 17.07.2020 tarihinde vefat etti. Ziraat Meslek Lisesi sonrası Atatürk Üniversitesinde Edebiyat Fakültesinde okumuş, aynı üniversitede fakülte sekreterliği sonrasından Çukurova Üniversitesi Genel sekreterliğine geçiş yapmıştır. Adnan Tibet’in genel sekreter olarak yöneticiliği ve yönetim anlayışının üniversitenin kurumsal kültürünün oluşmasında ciddi bir katkısının olduğunu o dönemleri yaşayan hemen herkes söyleyebilir. Üniversitenin, 1992’ye, hatta 2000’lere kadar, Rektör Mithat Özsan’dan ve Can Özşahinoğlu’ndan sonraki en kudretli kişisiydi dersem çokta abartmamış olurum.





Personel Kültürünün Oluşmasında Önemli Rol Üstlenmiştir





Adnan Tibet’i ilk defa 1983 yılında öğrenci iken gıyaben tanımıştım. Ancak o dönemde hiçbir temasım ve yakınlığım olmadı. Araştırma görevlisi olduğum yıllarda üniversite kadroları ve bürokrasiyi daha yakından tanımaya başladım. Adanan bey ile daha sonraları kültür-sanatın üniversite için önemi konularında birkaç sohbetimiz olmuştu. Sohbetten hoşlanan, iletişim dili kolay bir yöneticiydi. Görebildiğim kadarı ile o dönemdeki personel gerçekten işini bilir ve ciddiyetlerde yapardı. Adnan Bey fakültedeki hocaların yakın dostu ve çoğu ile iyi iletişim içinde fakültenin sorunlarına çözümde katkıda bulunuyordu. Çoğu kişi ile başta hocalar ile kendileri arasındaki sınırı iyi bilir ve ölçülü davranırlardı. Personel, akademik ayrım kokteyllerde ve sosyal yaşamda hiç yaşanmaz ve herkes birbiri ile aynı ailenin bireyleri olarak davranırlardı.





Üniversitenin kurumsal kültürünün gelişmesinde ve personelin çalışma prensiplerinin yerleşmesinde başındaki genel sekreter (idari rektör) olarak Adnan Tibet’in ciddi rolü olmuştu. Bildiğim kadarı ile Almanya ve birkaç ülkede genel sekreterler idari rektör olarak adlandırılır. Unutmayalım ki kurum kültürü oluşmasa orada işlerin ahenk içinde ve yasalara uygun yönetilmesi mümkün olmayacaktır. İşlerinin yürütülemediği ortamda verimliliğinde olması beklenmez. Sanırım Çukurova üniversitesinin başarısının altında kurum kültürü ve öğretim elemanları ve idari personelin uyum içinde çalışması geliyordu. Bu kültür halen devam ettirilmeye çalışılmaktadır. Bu modeli ve mirasın kıymetini bilmek ve sürdürmek önemlidir.





İyi Bir Üniversite Ortamı ve Mirası Bırakılmış





1980 darbesi sonrası ilk cezalandırılan kurumların başında üniversiteler geldiği için üniversitelerin başta kültürel faaliyetleri, sosyal etkinlikleri sıkıyönetim idaresi tarafından kısıtlanmıştı. Adeta üniversiteler birer devlet dairesi konumuna getirilmişti. Çukurova Üniversitesinde 1980’li yıllarda çok ölçülü bir şekildeş sosyal ve kültürel etkinlikleri sürdürebilen ender üniversitelerdendi. Sıkıyönetim sistemi altında bile Çukurova Üniversitesinin o dönemi daha az hasarla geçirmiş olmasında rektörlük üst yönetimi kadar Adana Bey ve idari kadrolarında eşgüdümü ve birlikte çabalarının büyük rolü olduğu kanaatindeyim.





Öğrencilik yıllarında çok sayıda seçkin insanın konferanslarını dinlemiştik. Prof. Feza Gürsey’un konferansını hatırlıyorum. Rektör Prof. Dr. Mithat Özsan dahi çoğu hocanın katıldığı konferansta evrenin oluşu, kara delikler işlenmişti. Şimdi geriye doğru bakınca, kendimizi gerçekleştirdiğimiz üniversitemizde yöneticilerin yönetim anlayışı ve becerilerinin kıymetini ve bizlere nasıl bir üniversite ortamı ve mirası bıraktıklarını daha iyi anlıyorum.





Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve Tıp Fakültesi İle Özdeşleştirmişti





Ziraat Fakültesi o dönemde ülkenin parlayan bir yıldız fakültesiydi. Herkesin gözünde Türkiye’nin en iyi fakültesi olarak parmak ile gösteriliyordu. Öğrencilik yıllarımızda ayrıca Tıp Fakültesi kadrolarının seçkin doktorlardan oluştuğu, 12 Eylül döneminin generallerinin tedavi edilmek için Adana’ya Tıp Fakültesine geldiği bile söylenirdi.





O dönemde bile Çukurova Üniversitesi büyüyen gelişen ve Türkiye’de kendine 6. sırada yer bulan bir üniversite idi.





Adnan Tibet Üniversiteyi Evi Gibi Bildi ve Ortamdan Ömrünün Sonuna Kadar Kopmadı





Adnan Bey emekli olduktan sonrada üniversite ile iletişimini koparmadı. Sürekli üniversitede bulunuyordu. Her düzeyde iletişim kurabilen önemli bir şahsiyetti.





Üniversitemiz tarihine katkısı olan önemli şahsiyet olarak artısı-eksisi ile yaptıkları ve emekleri için teşekkür ederiz. Ruhu şad olsun, mekânı cennet olsun.





Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr



İbrahim ORTAŞ

19.08.2020 04:09:42

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI