Alo 147, öğretmenleri itibarsızlaştırıyor
Manşet Haber 24.11.2012 02:30:23 0

Alo 147, öğretmenleri itibarsızlaştırıyor

Alo 147, öğretmenleri itibarsızlaştırıyor

Adana(Ulus)-- Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden ayrılmayıp laik, çağdaş, halkçı eğitim için kendini siper eden öğretmenlerin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü buruk karşıladığını belirten Eğitim İş Adana Şube Başkanı İsa Kayadan, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ALO 147 hattının öğretmenleri itibarsızlaştırmak için bir araç olarak kullanıldığını öne sürdü.

ÖVGÜLER AZ, KELİMELER KİFAYETSİZ KALIYOR

Eğitim İş Adana Şubesi’nde dün düzenlediği basın açıklamasında öğretmenler için, “Aydınlanma savaşına hız kazandıran, cehalet karanlığına doğan güneş, ömür dağına çıkan yol”, “Onun mesleği Tanrının mesleğidir, Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” sözlerinin söylendiğini belirten Kayadan, öğretmenler için dile getirilen övgülerin az, kelimeler kifayetsiz kaldığını vurguladı.

 

CEHALETE KARŞI YÜRÜTÜLEN SAVAŞ KAYBEDİLMEK ÜZERE

Gelinen süreçte ise Cumhuriyet Devriminin cumhuriyet öğretmenleriyle cehalete karşı başlattığı savaşın kaybedilmek üzere olduğunu belirten Kayadan, “Okullar gelenekçi, yobaz, bireyci ve üretemeyen kısır insan yetiştiren ticarethanelere dönüştürülmüştür. Emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerin öngördüğü teslimiyetçi nesiller yetiştiren 4+4+4 gibi gerici, dayatmacı, rantçı eğitim sistemi ülkemizin kaçınılmaz yazgısı haline getirilmiştir” dedi.

 

ALO 147 JURNAL HATTI GİBİ

Eğitim-Bilim çalışanlarının özellikle de öğretmenlerin görev yerlerinde şehit düştükleri, göçük altında kaldıkları, trafik kazalarında can verdikleri, teröristler tarafından dağlara kaçırıldıkları, velisi tarafından darp edilip öğrencisi tarafından öldürüldükleri, amirleri tarafından sürgüne gönderildikleri, ekonomik ve özlük hakları gasp edildiğini anlatan Kayadan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bunlar yetmemiş olmalı ki; AKP iktidarının intihalci Milli Eğitim Bakanının mucize buluşu alo 147 jurnal hattı ve bu hattın ikiz kardeşi BİMER sistemi üzerinden öğretmenler, eğitim bilim çalışanları haklarında yapılan isimsiz şikâyetler nedeniyle soruşturma geçirip suçlanmaktadırlar. Suçlamanın dayanaklarını, bilgi ve belgelerini, suçlamada bulunan kişinin kimliğini bilmeden savunma dahi yapamaz hale getirilmişlerdir. Bu durum okullarda okul ikliminin bozulmasına, öğretmenin öğretmenle, öğretmenin veliyle, öğrenciyle karşı karşıya gelmesine neden olmakta, savunma hakları ellerinden alınan öğretmenler ve okul idarecileri üzerinde baskı oluşturularak daha itaatkâr olmaya zorlanmaktadırlar. 12 Eylül darbe dönemini bile gölgede bırakacak bu baskıcı zihniyet korku imparatorluğu yaratmaktadır.”

 

KORKU İMPARATORLUĞU ÖRGÜTLÜ SENDİKAL MÜCADELEYLE YIKILIR

Bu korku imparatorluğunu yıkmanın yolunun örgütlü sendikal mücadeleden geçtiğinin altını çizen Kayadan, eğitim-bilim çalışanlarının salt özlük hakları için değil eğitim koşullarını, eğitim yöntemlerini değiştirmek içinde mücadele etmesi gerektiğini söyledi.

Kayadan, “Kendisini bilginin hamalı değil düşünen insanlar yetiştiren bir nefer olarak geliştirmelidir. İş disiplinini ve ahlakını her daim öncü tutarak bilginin işlem ustalarını topluma kazandırmalıdır. Tam bağımsızlıkçı, çağdaş, demokrat, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne inanan, sorgulayan, haklı yere yargılayan, biat etmeden birey olarak kişiliğini ortaya koyan, gerçek yurtsever, tarihini bilip değerlerine sahip çıkan, bu ülkenin kurucusu Büyük Devrimci Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’e sahip çıkan, anti-emperyalist gençlerin yetişmesi için yani fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek için öğretmenler baş olmalı mücadelesinden vazgeçmemelidir” diye konuştu.

HALK İMECE YAPARAK YARINLARINI KURTARMALI

Bu mücadelenin kaybedilmesi halinde ulusun, geleceğin, gençlerin de yitirilmiş olacağını dile getiren Kayadan, “Onun içindir ki Türkiye Cumhuriyeti halkı imece yapmalı, yarınlarını kurtarmalıdır. Başta öğretmenlerimize ve tüm eğitim-bilim çalışanlarına, gençlerimize güvenimiz tamdır. Yarının demokratik, çağdaş, laik, gerçek hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini beraber yaratacağız. Bu vesileyle 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyoruz” şeklinde konuştu.

Basın açıklamasına, Birleşik Kamu İş Genel Örgütlenme Sekreteri Hasan Kütük, CHP Adana Bilişimden Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Mustafa Kımıl, İşçi Partisi İl Başkanı Hayrettin Çavuşoğlu, ADD Adana Şube Başkanı Mehmet Göl, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Şube Sekreteri İlyas Turan, ÇYDD Çukurova Şube Başkanı Sibel Özgümüş, CHP Seyhan Kadın Kolu Başkanı Nevin Biçer de katılarak destek verdi.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°