ALPARSLAN: İNSANLARIMIZ AÇLIK SINIRINDA YAŞIYOR
EKONOMİ 16.10.2021 13:53:10 0

ALPARSLAN: İNSANLARIMIZ AÇLIK SINIRINDA YAŞIYOR

ALPARSLAN: İNSANLARIMIZ AÇLIK SINIRINDA YAŞIYOR

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Adana İl Koordinasyon Kurulu'nca 'Dünya Gıda Günü' dolayısıyla düzenlenen basın toplantısında, Dünyada halen 800 milyonun üzerinde insan yani her 9 kişiden birinin yatağa aç girdiği, ülkemizde ise insanlarımızın yüzde 22’sinin dengeli ve yeterli beslenemediği, yüzde 8,5’inin ise açlık sınırında yaşadığı belirtildi.
TMMOB Adana İl Koordinasyon Kurulu tarafından 'Eylemlerimiz Geleceğimizdir' ana teması ile düzenlenen basın toplantısına Gıda Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Şehmus Alparslan, Kimya Mühendisleri Odası Güney Bölge Başkanı Ümit Türkmen Gürışık, Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Feyzullah Korkut ile TMMOB Adana İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Ahmet Uncu katıldı.
Kurumlar adına ortak basın metnini okuyan Gıda Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Şehmus Alparslan, etkisini hala sürdüren Covid-19 pandemisi döneminde en fazla gündeme gelen kavramların gıda egemenliği, gıda güvencesi ve gıda güvenliği olduğunu belirterek şöyle konuştu:
“Bu süreçte insanların sağlık hakkı kadar, yeterli ve dengeli beslenme ile birlikte bağışıklık sistemini güçlendirebilmesi için temiz su ile yeterli ve sağlıklı gıdaya erişiminin gerekliliğini bir kez daha görmekteyiz.
Unutulmamalıdır ki dünya üzerinde üretilen tarım ve gıda ürünleri 7,5 milyarı geçen dünya nüfusunu beslemeye yetecek miktardadır. Yaşanan açlık, bitkisel ve hayvansal ürünlerin yetersizliğinden değil, adil olmayan gelir ve gıda dağılımından kaynaklanmaktadır.”
TOPLUM TEMEL GIDA MADDELERİNDEN KISITLAMAYA GİDİYOR
Ülkemizde de temel ihtiyacımız olan gıda harcamalarının gider kalemlerinde önemli bir yer tuttuğuna vurgu yapan Alparslan, bu durum dar ve orta gelirli ailelerin birçok ihtiyacını ertelemesine veya tamamen vazgeçmek zorunda kalmasına neden olduğunu söyledi. Alparslan şöyle konuştu:
“Toplumun önemli bir kesimi temel gıda maddelerinde dahi kısıtlamalara gitmekte, dengeli beslenme bir yana açlıkla yüz yüze kalmaktadır. Ülkemizin tarımsal üretiminde yaşanan yapısal sorunlara kalıcı çözümler bulunmadan, sorunları dış alımcı politikalarla çözmeye yönelik kolaycı yaklaşımların hız kesmeden devam etmesi haklı gerekçelerle kâr elde edemeyen çiftçilerimizin üretmekten vazgeçmesi sonucunu doğurmaktadır. Tarım alanlarının, tarımsal üretimin, çiftçi sayısının, kırsal alan nüfusunun sürekli düştüğü bu süreçte en büyük pay aracılara, tüccarlara ve sözleşmeli tarımla çiftçiyi taşeronu olarak kullanan büyük şirketler, market zincirleri ile ithalatçı firmalara gitmektedir.”
GIDA DENETİM SİSTEMİ BÜTÜNÜYLE ELE ALINMALI
Bu olumsuz gidişe dur demek, her koşulda üretmeye devam etmek, üretimi ve üretenleri desteklemek zorundayız diye konuşan Alparslan konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ülkemizde gıda krizi riskinden kurtulabilmek ancak üretim ekonomisini, sermayenin öncelikleri yerine kamusal çıkarları, kamu harcamalarında lüks ve savurganlığa dayalı yönetim anlayışı yerine tasarrufları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınmayı önceleyen 'Kamucu Tarım ve Gıda Politikaları'nın ivedilikle yaşama geçirilmesiyle mümkün olacaktır.
Kamu sağlığını gözetmeyen merdiven altı üretim yanında, stokçuluk ve fahiş fiyatlar ile doğru, etkin ve hızlı şekilde mücadele edilmelidir. Gıda denetim sistemi bütünüyle ele alınıp yaşanan sorunların ivedilikle çözülmesi gerekmektedir.”


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°