Altın Koza
Manşet Haber 22.09.2013 17:37:09 0

Altın Koza'da Gezi ruhu

Altın Koza'da Gezi ruhu

Adana 20. Altın Koza Film Festivali, Gezi ruhunun kendini mesajlarla hissettirdiği büyülü bir atmosferde önceki gece noktalandı. En İyi Film Ödülü’ne Mahmut Fazıl Coşkun’un ‘Yozgat Blues’ ve Hakkı Kurtuluş ile Melik Saraçoğlu’nun ‘Gözümün Nuru’ adlı filmleri layık görüldü. Yönetmen Kurtuluş, “Sinirlendikçe güzelleşen Türkiye” mesajıyla, Saraçoğlu ise ödülünü “Gezi olaylarında gözünü kaybedenlere” adadığını söyleyince bol bol alkış aldı. Yılmaz Güney Özel Ödülü’nü kazanan yönetmen Deniz Akçay Katıksız ödülünü “bedenleri üzerinde söz hakkı elinden alınan kadınlara” adarken Güney adının geçtiği yerde bu yıl da coşkuyla alkışlandı.

BARIŞ SÜRECİ’NE ZARAR GELMESİN DİYE
altin_kozada_geziÇukurova Üniversitesi Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen 20. Altın Koza Film Festivali’nde “toplumsal içerikli mesaj verme geleneği” bu yıl da bozulmadı. Dizi-sinema oyuncusu Şenay Gürler ve Sinan Tuzcu tarafından sunulan gecede, Öğrenci Filmleri Yarışması’nda ‘Ayakkabı’ adlı çalışmasıyla Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen Marmara Üniversitesi Sinema Bölümü öğrencisi Musap Tekin, ödülünü “Kendi kimliklerini yaşayamayan ve gizlemek zorunda kalanlara ve özgürlük mücadelesi veren halklara” adadı. Tekin’in “Ayakkabı değil de asıl adı Kürtçeydi ama ben Barış Süreci’ne zarar gelmesin diye belirtmedim” diye konuşması alkışlarla karşılanmasına neden oldu.

“SİNİRLENDİKÇE GÜZELLEŞEN TÜRKİYE”

İstanbul Gezi Parkı’ndaki havanın yansıdığı törende bu yönde ilk mesaj ‘Umut Veren Erkek Oyuncu’ ödülünü alan Savaş Alp Başak’tan geldi. ‘Köksüz’ filmindeki başarısıyla ödüle layık görülen Başak, “Özgürlük yolunda iradesini kaybetmemiş altı kardeşime adıyorum” deyince alkışlara boğuldu. Aynı filmdeki rolüyle ‘En İyi Yardımcı Kadın Ödülü’ verilen Melis Ebeler de “Özgürlük için direniştir sanat” diyerek ayrıldı sahneden. SİAD Özel Ödülü, En İyi Senaryo Ödülü ve ‘Yozgat Blues’ ile birlikte En İyi Film Ödülü’ne de layık görülen yönetmen Hakkı Kurtuluş, ödüllerini “Sinirlendikçe Güzelleşen Türkiye’ye” adaması 20. Altın Koza Film Festivali’nin havasını birdenbire değiştiriverdi.

GEZİ’DE GÖZÜNÜ KAYBEDENLERE
‘Gözümün Nuru’ filminin diğer yönetmeni Melik Saraçoğlu da üç kez çıktığı sahnede “Ömer Lütfi Akad, Yılmaz Güney gibi ustaların aldığı ödülleri almanın onurunu yaşıyorum. Ödülümü Gezi olaylarında gözünü kaybedenlere adıyorum” deyince salondan büyük bir alkış aldı. Öğrenci Filmleri Yarışması Belgesel dalında ürettiği ‘Gecekondu Mahallesi’ filmiyle Jüri Özel Ödülü’nün sahibi olan Marmara Üniversitesi’nden Emrah Kılıç, “Ödülümü ağlayan anneler ve son olaylarda ölen 6 genç arkadaşımıza armağan ediyorum” diye konuşunca alkışlara bir alkış daha eklendi.
BAKAN, VALİ, REKTÖR KATILMADI
Sinema oyuncusu Gülseren Tuncer’in ifadesiyle “Çıtasını bu yıl çok daha fazla yükseltmiş olan 20. Altın Koza Film Festivali’ne Adanalı Kültür Bakanı Ömer Çelik ve Adana Valisi Hüseyin Avni Coş katılmadılar. Katılmadıkları gibi ne bir mesaj gönderdiler ne de mazeret bildirdiler. ÇÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Kibar’ın da yerine bir yardımcısını gönderdiği 20. Altın Koza Film Festivali Ödül Töreni Adana Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Zihni Aldırmaz’ın “Adana’nın iklimi değişti. Sinemanın 100. Yılına gelen 21. Altın Koza’yı daha da görkemli kutlayacağız” sözleriyle noktalandı.(Yurt Gazetesi/Ufuk TEKİN)

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°