Altın Madenciliği ve Siyanür Paneli
Manşet Haber 10.03.2013 23:58:01 0

Altın Madenciliği ve Siyanür Paneli

Altın Madenciliği ve Siyanür Paneli

Adana(Ulus)--Maden Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Sabahatdin Sakatoğlu, ülkemizin önemli bir altın ithalatçısı olduğunu belirterek, “1980 ve sonrasında çok uluslu şirketlerin arama ve sonrasında bulunan madenleri işletmeye açması ile Altının nihai ürün eldesinde kullanılan siyanür üzerinden Altın Madenciliği tartışılmaya başlanmıştır.” dedi.

Maden, Jeoloji, Kimya ve Çevre Mühendisleri Odaları  Adana Şubeleri ile Çukurova Üniversitesi Maden, Jeoloji, Çevre ve Kimya Mühendislikleri Bölümünün ortaklaşa düzenlediği “Altın Madenciliği ve Siyanür” konulu Panel Çukurova Üniversitesi Mithat Özhan Amfisinde yapıldı.

maden_paneliMaden Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Sabahattin Sakatoğlu, Altın madenciliğinin Anadolu topraklarında 6000 yıllık bir geçmişi olduğunu, 1933 yılında Atatürk’ün emriyle kurulan Altın ve Petrol Arama İdaresi Başkanlığının kurulması ile Cumhuriyet döneminde de devam ettiğini ifade etti. Sakatoğlu, şöyle konuştu:

”Önemli bir Altın İthalatçısı olan ülkemizde Özellikle 1980 ve sonrasında çok uluslu şirketlerin arama ve sonrasında bulunan madenleri işletmeye açması ile Altının nihai ürün eldesin’de kullanılan siyanür üzerinden Altın Madenciliği tartışılmaya başlanmıştır. Tartışmaların odağını kendi ulusal kaynaklarımızın kullanılmasından daha çok, çok uluslu şirketlerin ve onların uzantısı olan yerli ortakları oluşturmuştur.

Altın Madenciliği yapan çok az sayıda ulusal sermayeli şirketler de tartışmayı bitirmemiş, bu şirketlerin arkasında uluslar arası şirketlerin varlığı kuşkusuyla yaklaşılmıştır. Birde Altın nihai ürün elde edilmesinde Siyanür kullanılıyor olması tartışmanın boyutunu çok farklı mecralara çekmiştir. Ülkemizde Siyanüre karşı olanlar ve Altın madenciliğini destekleyenler olarak kutuplar oluşmuştur. Öyle ki aynı platformlarda taraflar bir araya gelerek tartışmaktan kaçınmakta kitleleri kendi inançları doğrultusunda bilgilendirmeye çalışmışlardır. Altın ve Siyanür konusunda televizyon programları, paneller, sempozyumlar yapılmakta, konunun tarafları birlikte yer alamamaktadır. Konunun uzmanları karşılıklı tartışmadığından bazı çevreler tarafından bilinçli olarak bilgi kirliliği yaratılmaktadır. Bu da madenciliğimize ve çevremize zarar vermektedir.”

Panelde Maden Mühendisleri Odasından Prof. Dr. Caner Zanbak, Jeoloji Mühendisleri Odasından Tahir Öngür, Gazi Üniversitesi Toksikoloji Bölümü Ana Bilim Dalından Prof. Dr. Ali Esat Karakaya, Kimya Mühendisleri Odasından Prof. Dr. Bilgehan Güzel ile Çevre Mühendisleri Odasından Yrd. Doç. Dr. Enver Yaşar Küçükgül görüşlerini dile getirdi.

KATILIM YOĞUN

ÇÜ. Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mesut Başıbüyük, ÇÜ. Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Osman Parlak, akademisyenler, JMO Adana Şube Başkanı Dr. Mehmet Tatar ve yönetim kurulu üyeleri, KMO Adana Şube Başkanı Ali Çelik ve yönetim kurulu üyeleri, EMO Adana Şube Başkanı Mehmet Mak, ÇMO Adana Bölge Temsilcisi Kenan Doğan ve üyelerinin yanı sıra bölüm öğrencileri yoğun katılım gösterdi.

ÖĞRENCİLERİ BİLGİLENDİRİYORUZ

altin_paneliPanelist bilim adamları Prof. Dr. Caner Zanbak, Prof. Dr. Ali Esat Karakaya, Prof. Dr. Bilgehan Güzel, Sayın Tahir Öngür ve Yrd. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül yaptıkları sunumlarda Altın Madenciliğinin yapılmalıdan başlayarak Siyanürün Kimyasal yapısına, Toksikolojik olarak insan üzerinde etkisine ve doğaya verebileceği zararlara kadar her türlü bilgiyi ayrıntılı olarak anlattı.

 

 

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°