İfral TURGUT

Tarih: 13.11.2025 17:43

DOĞUM GÜNÜNDE ÖLDÜ

Facebook Twitter Linked-in

12 Kasım doğum günüydü. Milyarda bir tesadüfle, aynı gün hayatını kaybetti. Işıklar içinde uyusun, hiç unutulmasın, hep gönüllerde yaşasın. Muazzez Abacı’dan bahsediyorum.

Yıl, 1966. Radyo sınavlarında dört genç kız finale kalmıştı. Sonradan Türk sanat musikisinin yüz akı, büyük yıldızları olacak dört genç kız. Sırasıyla Hülya Sözer, Muazzez Abacı, Samime Sanay ve Seçil Heper. Jüri başkanı, bir daha Türkiye’ye sesinin benzeri gelemeyecek, Gölcük depreminde yarım kalmış son bestesini piyanosunun başında bırakan Ziya Taşkent.

Muazzez Abacı’nın sınav şarkısı, güftesini Ahmet Rasim’in yazdığı, Enderuni Hafız Hüsnü Efendi’nin bir Bestenigar eseri. Zor bir eser ama sanki Muazzez’in ses rengi, ses aralığına uygun olsun diye bestelenmiş. Öyle bir söylüyor ki şarkıyı, bütün jüri mest oluyor.  

O günden sonra Ziya Taşkent ile aralarında bir ağabey-kardeş, öğretmen-öğrenci, dost-sanatçı ilişkisi başlıyor. Sayısız konsere beraberce çıkıyorlar, TRT arşivine unutulmaz koro konserleri bırakıyorlar. Ama Muazzez o sınav gününü hiç unutamıyor ve o şarkıya başlayacağı her zaman Ziya Taşkent’i saygı ve minnetle.

Şarkı sanki ikisinin de hayata doyamadan veda ettiğini, daha yapacak çok şeyleri olduğunu,  bülbül gibi şakıyan eserler verecekken, bülbülün kendilerini aniden terk erdişinin şaşkınlığı içinde olduklarını anlatır gibi.

Çok sürmedi geçti tarâb-ı şevk-i bahârım.
Soldu emelim goncalarım reng-i izârım.
Bir bülbül-i raksân-ı tarabnâk idim ammâ.
Bilmem ki neden terk-i hevâ etti hezârım.
Bu nağme-i dil-sûz-ı gamım düştü ıraka.
Ben böyle gönüller yakıcı Bestenigâr’ım.

Belki zamanın Türkçesini anlamak zor. Şöyle demek istiyorlar:

(Mutlulukla dolu baharım çok sürmedi
Soldu emelim gonca rengindeki yanağım.
Bir bülbül gibi raks eden (gibi) şen idim ama.
Bilmem ki neden terk etti beni bülbülüm?
Gönül yakan derdim bu nağme ile düştü çukura.
Ben böyle gönüller yakıcı bestenigârım.)

Muazzez, Ziya Taşkent’in bestelerini hep duyarak, hep bir başka türlü söyledi. Kah, 

“Rüzgar susmuş ses vermiyor nedendir,
Sen gideli hayat benim çilemdir,” diyerek ses vermeyen rüzgarları sorguladı ve sonrası hayatı çile kabul etti; Kah,
“Dinmiyor hiç bu akşam ne gözyaşım ne acım,
Bu akşam her akşamdan, sana pek çok muhtacım.
Senden başka kimseye yok benim ihtiyacım.

Bu akşam her akşamdan, sana pek çok muhtacım,” diyerek içini döktü.

Acaba ben de,

“Seni hükm-i ezel âşûb-u devrân etmek istermiş.
Beni bahtım gibi zâr-ı perîşân etmek istermiş.

Meğer sâkî-i devrânın füsûn-u işveden kastı,
Beni bir câm ile rüsvâyı devrân etmek istermiş.”  diye bir dilek göndersem, Muazzez’e, ses verir mi bana gittiği yerden?

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —