Görmüşsünüzdür… Büyük mağazalar ellerindeki dönemsel ürünleri bitirebilmek, yeni gelen dönem ürünlerini sergilerine/ raflarına koyabilmek için “şok indirimler” gerçekleştirirler! Böylece özellikle bizim gibi “tüketen toplumların”, gereksinmelerine değil de “açgözlülüklerine” karşılık vermiş olurlar! İşyeri elindeki ürünü bitirecek, tüketici şimdi gereksinmesi olmasa bile “almaya” özendirilecek!
Öyle ki… Daha iki gün önce emeğinin karşılığı asgari ücretiyle alamadığı ürünün şimdi ikisini/ üçünü alacak kadar “düşüşlerden” söz ediyorum! Ne bol bir dönemde yaşıyoruz değil mi? Bol olduğunca da acımasız, umursamaz, fırsat dolu… Bu “düşüşlerle” insanlar büyük işyerlerinin önlerine koşacaklar, bugüne değin almakta zorlandıkları giysilere, esenliklere, varlıklara “indirimler” yoluyla kavuşacaklar; ne mutlu…
***
Tamam, kapitalizm denilince “daha çok tükettirmek” akla gelmeli, patrona “daha çok kazandırmalı” da; bu çabukçalık neden, anlayan var mı? Daha kış mevsiminin ürünleri yeni yeni vitrinlerde gösterilirken, yurdumuzun bazı gölgelerinde ilkyaz sıcaklığı sürerken yapılan “indirimlere” anlam vereniniz var mı? insanlarını başını döndürecek, kendini “aldatılmış” sayacak, “umursanmaz” bilecek “hiçbir” neden yokmuş gibi, bir de mağazaların zamansız “indirimleriyle” topaca döndürülüyor!
Şunun için diyorum; herkesin bildiği, içine girip alış/veriş yapmamış olsa bile adını duyduğu mağazaların iki gündür dillendirdiği “ürün fiyatları”, üç gün öncesinin üçte biri… Yanlış duymadınız; örneğin üç gün önce dokuzbin lira olan takım elbiseler üçbin liraya düşürülmüş! Bu kirli, kendi yaşadığı topluma yabancılaşma, “serbest piyasa” da dedikleri “liberalist ekonomik sistem” olmalı; yalanlayan var mı?
***
Dokuzbin liralık bir ürünün üçbin liraya düşmesi, mağazanın yine de kazanç sağlaması demekse, başlangıçtaki fiyatların “fahiş” olduğu tartışmasızdır. Öyleyse sorulmalı: Bu fiyatları denetleyecek kurumlar nerede? Devletin görevi yalnızca vergisini almak mıdır, yoksa yurttaşını korumak da mı olmalıdır? Bugün mağazaların vitrinlerinde gördüğümüz indirimler, aslında tüketicinin tek başına bırakıldığını da gösteriyor bir yerde. Çünkü fiyatların nasıl belirlendiğini sorgulayan, emeğin değerini savunan bir mekanizma ortada görülmüyor!
Tüketici, kendi emeğiyle kazandığını korumak için yalnızca kendi bilincine güvenmek zorunda kalıyor. Zorunlulaşan günümüz gereksinmelerinin hangisinde yurttaş karar verici durumda ki; denetimsizlik/ başı boşluk kapitalizmi güçlendirmekten, yurttaşı kıskaca almaktan başka ne anlama geliyor ki? “Serbest piyasa” adıyla süslenen bu düzen, özgürlüğün değil, denetimsizliğin düzeni. “İndirilmiş” fiyatlarla aldatılan yurttaş, yalnızca patronun kasasını dolduruyor. Devletin sessizliği ise bu oyunun en büyük destekçisi oluyor.
***
Son günlerde “toplumsal çürüme” kavramını sıkça duyuyoruz! Pazar sonlarında bırakılan “çürük meyve/ sebzelerden” söz etmiyorum; onlarında tüketicisi vardır, ancak “toplumsal çürümenin” hiçbir ederi yoktur, çünkü her geçen gün “çürüme” büyür/ tüm toplum bireylerini sarar! Bugün mağazaların vitrinlerinde gördüğümüz indirimler, yalnızca fiyatların düşüşü değil, aynı zamanda toplumun değerlerinin “çürümesidir”. Tüketici, emeğinin karşılığını korumak için tek başına, elektrikte/ telefonda/ akaryakıtta/ internette/ zincir marketlerde karşı ürün ederlerine koyamaz durumda, yalnızlık içinde; doymazlıklarıyla yurttaşa ayar verdikleri ortada değil mi?
***
Şunu unutmayalım: bu yurdun yurttaşı dünyanın birçok ülkesinden daha çok zorluklar yaşıyor, geri bıraktırılmış ülkelerin yurttaşları gibi doymuyor/ sevemiyor/ yaşayamıyor. Ancak çıldırmış gibi indirimler yapılıyor! Emeğinin karşılığını alamayan/ doyamayan emekçiden/ emekliden nasıl bir “çıldırılmışlık” bekleniyor; anlamak zor! Dört yanı kuşatılmış, yetmeyen kazancı doymazların saldırı odağı olmuş! Kimse neden “indirimle” üçbin liraya satılabilen bir ürünün dokuzbin liraya satıldığını sormuyor/ soramıyor! Bu çürümüşlük…
Kapitalizm bizde daha çok özgürlük değil denetimsizlik üretiyor görüldüğü gibi. Yurttaşın emeğiyle kazandığı değer, patronun kasasına akarken toplumun giderek yalnızlaşması umursanmıyor. Oysa gerçek indirim; açgözlülüğü, doymazlığı, umursamazlığı dışarıda tutarak, aralarında uçurum olmayan fiyat aralığında, bir gün önce satın alan tüketiciyi çıldırtmamaktır da... Bu çıldırmış “indirim” çürümüşlüğünden bir yolunu bulup uzaklaşmak gerek!