“Sevmek” tartışmaya açık değildir; çünkü insanın kendi yaşamından, tanıklıklarından, düşlerinden, yaralarından doğar. Birinin hangi yemeği sevdiği, hangi rengi seçtiği, günün hangi saatinde kendini iyi bildiği ya da hangi şarkıda kendini bulduğu… Bunlar bir anda değişmez, tartışmaya da açılamaz. Çünkü her seviş, her beğeni, her yönelim; çocuklukta duyulan bir ninniyle, gençlikte dinlenen bir şarkıyla, bir yolculukta görülen manzarayla, bir dost söyleşisinde paylaşılan bir anıyla biçimlenir. İnsan, yaşadıklarının toplamıdır; sevmeleri de bu toplamın sessiz ama güçlü bir yansımasıdır.
Ama “düşünceler” öyle değildir. “Düşünceler”, yaşananları yorumlama, sorgulama, yargılama alanıdır bir anlamda; kişisel değil, toplumsal bir tabanda var olur. “Sevilen” renk kişinin yalnızca kendisini ilgilendirirken, tarımda yaşanan zorluklar, adaletin eşit uygulanmaması, eğitimdeki eksiklikler, yurttaşın alım gücünde karşılaştıkları herkesi etkiler. İşte bu yüzden düşünceler tartışmaya açıktır; çünkü toplumun ortak geleceğini belirler.
***
Duymayan kalmamıştır kanımca; 1 Ocak 2026’da yürürlüğe girecek düzenlemeye göre, yıllık elektrik tüketimi dört bin kilovatsaatin üstüne çıkan konut aboneleri devlet yardımı alamayacak. Bu konu herkesin uzun uzun konuşacağı/ tartışacağı boyuttadır! Türkiye’de yaklaşık kırk üç milyon konut abonesi bulunduğu belirtiliyor. Yapılan hesaplamalara göre bunun yaklaşık yüzde altısı, sözüm ona iki buçuk milyon abone, yeni sistemle destek dışı kalacak! Her konutta dört kişinin olduğunu varsayarsak, on milyon yurttaş demektir!
Bunun, “sevilen” yemek türüyle ilgisi yok; yurdun tüm dar gelirlilerini, istediği gibi doymayanlarını, çocuğuna iyi bir gelecek sunamayanlarını, kış geldi/ iyi barınamayanlarını etkileyecek! İnsanları ya elektrik tüketiminde her zamanki kullanımını sürdürecek, ya yaşamını sürdürebilmek için temel beslenmesinden ödün vermeyecek, ya soğukta korunabilmek için daha iyi giyinmeyi/ barınmayı yeğleyecek, ya da… İşin “ya da”sı tartışmaya konu işte!
***
Hazine ile Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “hane halkı ile reel sektörün on iki ay sonrası enflasyon beklentileri kasımda geriledi. Geçen yılın aynı dönemine göre beklentiler on iki puan iyileşti” açıklamasını yaptı, gün içinde… İşte “tartışma” konusu da bu! Yapılan açıklamada son bir yılda enflasyonda/ beklentilerde iyileşmelerin olduğu belirtildi! Ne güzel işte; enflasyon konusunda yapılanlar olumlu sonuç verdiyse, bugüne değin gelen uygulamalar yararlı olduysa bunu yurttaşların da en somut biçimde yaşaması gerekmez mi? Elektrik tüketimini dört bin kilovatsaatin de üstüne çıkarmak, daha çok yurttaşın “devlet yardımından” yararlanmasını sağlamak gerekmez mi?
“Tartışma” konusu bu olmalı! Son bir yılda alınan ekonomik kararlar iyileşmeye giderken, dar gelirlinin/ emeklinin/ ücretlinin durumunun kötüye gidiyor olması tartışılmalı! Ya da saydam/ gerçekçi olunmalı!
***
Ekonomi yönetiminin açıkladığı rakamlar ile yurttaşın mutfağında, cebinde, faturasında yaşadıkları arasındaki uçurum işte burada görünür durumda... Beklentilerdeki iyileşme, tabloların yeşile dönmesi, grafiklerin aşağıya kayması elbette önemlidir; ama asıl önemli olanı iyileşmenin sofraya yansımasıdır. Çünkü enflasyonun düştüğünü söylemek başka, pazarda domatesin fiyatının düştüğünü görmek başkadır. Elektrik tüketiminde getirilen sınır, tam da bu ayrımı gözler önüne seriyor: rakamların iyileştiği söylenirken, dar gelirlinin yaşamı daha da daralıyor.
İşte bu yüzden “tartışma” konusu burada önem kazanıyor; yurttaşın günlük yaşamına dokunan sonuçlar üzerinden yürütülmesini zorunlu kılıyor. Bir ülkenin ekonomisini adı az bilinen karmaşık ekonomik terimlerle anlatmak belki albenili geliyor olabilir, ancak evinde ışığını açık tutmak zorunda olan annenin/ çocuğuna süt almayı düşünen babanın/ kış günü sobasını yakmaya çalışan yaşlının yaşamındaki iniş/çıkışlar tartışmaya açıktır! Eğer yurttaşta iyileşme yoksa, beklentilerdeki düşüşün toplumsal karşılığı da yok demektir…
***
Yazının başında belirttiğim gibi; kişisel sevmeler kendi içinde durağandır, ancak toplumsal bir çıkar söz konusuysa, susmak düşünceyi yok saymaktır! Enerji, sağlık, eğitim gibi kamunun güvencesi altında olmalıdır; ticari bir piyasa ürünü değildir. Bu çelişkiyi görmek sorgulamak, her yurttaşın borcudur. Düşünceleri tartışmak, geleceği hep birlikte biçimlendirmenin tek yoludur!