“Dön Kardeşim” bir gazetecinin yazdığı kitap. Kitaptan önce yazarını tanıyalım. Mustafa Mutlu…1961’de doğdu. Üniversite sınavlarında sadece 5 tercihte bulundu. Beşi de Basın Yayın Yüksek Okulları’ydı. Yani, tesadüfen değil, isteyerek gazeteci oldu.
1999 ve 2003 yıllarında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Yılın Gazetecisi”, 2004 yılında Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği'nin "Yılın Yazarı" ödüllerini kazandı...
Bunların dışında da çok sayıda ödülü bulunan Mutlu, gazetecilik dışında hiçbir iş yapmadı. Bir kez daha söylüyorum: Gazetecilik dışında hiçbir iş yapmadı.
Lise eğitimi boyunca arkadaşlarından farklı bir şey yapıyordu. Bunun ona ne kazandırdığını kendi kelimeleriyle sunuyorum: “64 kişilik sınıftan o yıl bir tek ben kazandım üniversiteyi. Edebiyat, felsefe, sosyoloji ve psikoloji kitaplarının, Milli Eğitim müfredatındaki ders kitaplarına karşı zaferiydi bu.” Yani ders kitaplarıyla yetinmemiş, kişiliğini geliştirecek kitaplar da okumuştu.
Her gün üç gazete okuduğum günlerdi. Mustafa Mutlu’yu kaçırmadan okuyor, aydınlanıyor, moral buluyordum. Yazdığı gazetenin sahibi gazeteci değil, iş adamıydı. “Al bu gazeteyi,” dediler, o da almak zorunda kaldı. Artık o gazete, gazete değil aldıranların borazanıydı. Yazarların büyük kısmı, “Yaz,” denileni yazıyordu, bir kısmı da ayrıldı. Mutlu ayrılmadı ve bildiği doğrultuda yazmaya devam etti Patron güç durumdaydı. Otorite sıkıştırıyordu. “Ne olur, sen de diğerleri gibi biraz yumuşak yazsan,” diye yalvardı ama olmadı.
Bir gün bir telefon aldı. Seksen yaşından sonra Türkiye’nin en zengin adamlarından birisi resmen çocuk gibi azarlanıyordu. Dayanamadı hüngür hüngür ağladı. Telefon konuşması internete düştü. Telefonu eden Mutlu’nun direktifleri doğrultusunda yazmasını istiyordu. Reddetti Mutlu, onurlu bir gazeteci olarak. Kaleminin onuruna sahip çıktı. Yalvardı patron. Gerisini yine Mutlu’dan dinleyelim.
“Dön kardeşim,” dediler. “Nasıl,” diye sordum. “Herkes nasıl dönüyorsa öyle dön sen de,” diye akıl verdiler. Dedim ki, “Dönme organım bozuk benim, bu yüzden dünyaya geldiğim günden beri hep aynı yönedir yolculuğum: Barışa, sevgiye, adalete, eşitliğe, özgürlüğe, saygıya, insanca yaşama uçarım sadece, ışığa uçan kelebek gibi. Zalim, babam olsa çıkarım karşısına. Sömürüyü, baskıyı, işkenceyi, haksızlığı kaldırmaz yüreğim. Din tacirlerine ve ülkeyi bölmek isteyenlere, fren tutmaz kalemim.”
O gün ben de bıraktım o gazeteyi. Sonra bir gün bir kitabın tanıtımını gördüm. Aynen şöyleydi: “Dön Kardeşim, dokuz günde yazıldı. Sadece isyanla değil insana ve geleceğe duyulan güvenle de yazıldı. Bu dokuz güne gazeteciliğe adanmış bir yaşam ve zorbalığa boyun eğmeme kararlılığı sığdırıldı. Mustafa Mutlu aslında dokuz günde sadece işten atılma sürecini ve karşılaştığı tacizleri değil, Türk medyasının dönüşümünü ve basın özgürlüğünün kapalı kapılar ardında geldiği noktayı kaleme aldı. Mutlu yeni kitabı “Dön Kardeşim”de medyada yaşanan rezaletler hakkında bilginin ötesinde umut da veriyor. Yozlaşmaya karşı durmanın mümkün olduğunu, her bitişin yeni bir başlangıcı müjdelediğini vurguluyor.”
Hemen koştum kitapçıya, aldım kitabı ve kendi kendime, “Mustafa Mutlu bunu dokuz günde yazdıysa, benim bunu bir günde okumamam ayıp,” dedim. Başladım okumaya, sabaha karşı bitirmiştim.