Düzgün COŞKUN

Tarih: 08.11.2025 12:09

"ÖNÜMDE İKİ SEÇENEK VARDI, BEN BİRİNCİSİNİ TERCİH ETTİM"

Facebook Twitter Linked-in

"Sözlerimin başında ifade ettiğim gibi ailem çok fakirdi, soframıza mercimek çorbası ve bulgur pilavı dışında başka bir yemek çeşidi konulmuyordu. Çünkü yoksulduk. Annem arpa ekmeğinin arasına kuru çökelek koyarak, bana ve kardeşlerime 'katık' diye yedirirdi. Oyuncak nedir görmedik. 

***

Ekim sonu Kasım ayı ortalarında bir küçükbaş hayvan kesilerek kavurma yapılırdı. O gün midemiz et görürdü. Kışın ortasında yalın ayak dolaştığımız oluyordu. 

***

İlkokulu dereceyle bitirip diploma aldığımda, öğretmenim Ağa Karataş babama dönerek, "Ağa amca Esat sınıf birincisi. Pekiyi' dereceyle diploma aldı. Bu çocuğu okutmalısın" dedi. Babam, "Halim ortada okutamıyorum" derken, sanki dünya başıma yıkıldı. Hıçkırarak ağladım. Oysa üniversiteye gidip iyi bir yazar ya da ressam olmak istiyordum. 

***

O gün babama hiç ama hiç kızmadım. Çünkü yoksulluk içinde yaşıyorduk. Kışın ortasında çarık (işlenmemiş sığır derisinden yapılmış kenarlarından açılan deliklerden deriden şerit geçirilip ayak üzerinde bağlanarak giyilen ilkel pabuç) giyip okula gidiyordum. İlk kağıt parayı (banknot) 17 yaşımda Elazığ'da çalışmaya başlarken gördüm. Çalıştım.. çalıştım.. çalıştım hep çalıştım. Hem gücümün yetmediği ağır işlerde çalıştım. Hem de karın tokluğuna çalışıyordum.

- Omuzumdaki yük hiç bir zaman hafiflemedi -

Askerlik çağım geldi, celp kağıdını alıp askere gittim. Döner dönmez yine yolum gurbete düştü. Fabrikalarda barajlarda ter döktüm. 40 yaşından sonra evlenip çoluk çocuğa karışabildim. Omuzumdaki yük daha da ağırlaştı. Çocuklar büyüdü, arka arkaya okula başladı. Bu arada şiir yazmaya devam ediyordum. Önümde iki seçenek vardı ya güçlükle kazandığım parayla çocuklarımı okutacaktım ya da şiirlerimi kitaplaştıracaktım. Ben ikincisini değil, birinci yolu tercih ettim. O kadar mutluyum ki çocuklarım okuyarak hayatlarını kurtardı. Ben onlara bakarak genç ve dinç kalıyor huzur buluyorum. Rabbime hamdolsun diye dua ediyorum".

***

Bu sözler yazdığı şiirlerinin sayısını hatırlayamayan saz çalıp söyleyen 80 yaşındaki Gezgin Şair Esat Yıldırım'a ait. 

***

Herkes lise ve üniversite yıllarında şiire merak sararken, Esat Yıldırım ilk şiirini ilkokul 4. sınıfta okurken yazdığını, ilk okuru öğretmeni Ağa Karataş olduğunu söylerken, o günkü heyecanı sanki yeniden yaşıyordu. 

- Şiir yazarak büyüdüm, olgunlaştım, kendimi buldum-

Esat Yıldırım şiire olan tutkusunu şöyle anlattı: " Samimi söylüyorum şiir yazarak, büyüdüm, olgunlaştım. Kendimi buldum. Dünyaya bakış açım değişti. Tabii ki kitap haline getirerek raflarda satmayı düşünmedim değil. Ancak o yıllarda koşullar el vermedi. Sonra da şiir yazarak sayfalarını doldurduğum büyük defteri 1973 yılında Adana'da fabrikada çalışırken kaybettim. Belki de birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan birisi yatağımın altından aldı. Açıkçası bilemiyorum. Kimseyi de zan altında bırakmak da istemiyorum. Vebal alamam".

- Yaratıcılık yetiniz yoksa şiir yazamazsınız -

Esat Yıldırım, "Bana göre şiir yazmanın yaşı yoktur. İnsan her yaşta şiir yazabilir. Yaratıcılık yetisini geliştirebilir" diyor. 

***

Ardından şu kelimeler ağzından çıkıyor: "Şair olmanın, şiir yazmanın yaşı yoktur. Ancak güçlü anlatım ve yazma yeteneğine sahip biraz da edebiyata merakınız olması lazım. İşte o zaman oturur, düşünür duygularınızı kâğıda dökebilirsiniz. Biraz da hayal gücünüzü zorlamanız gerekebilir. Şair her olaydan etkilenebilir. 

Ben orta öğrenimini görmedim ama küçük yaşlarda şiir yazmaya başladım. Kendimi bu alanda yetiştirmek için kitaplar okudum. İlerleyen yaşıma rağmen edebiyata ilgim azalmadı. İş yaparken, yolda yürürken, televizyon izlerken, insanlarla sohbet ederken hatta uyumaya çalışırken şiir yazıyorum. İlham bu nerede ne zaman geleceği hiç belli olmaz".

***

İlerleyen yaşına rağmen yaratıcılık yetisini kaybetmediğini söylüyor Esat Yıldırım. Gözlerindeki ışığın azaldığını ifade ederken de, "Gözlük kullanmadığım zaman rahat okuyamıyorum. Fakat okumadan da duramıyorum.

-Kitap okumadan rahat uyuyamıyorum-

Aşık Veysel Şatıroğlu "Benim sadık yarım kara topraktır" demiş. Büyük Halk Ozanı keşke kitap okumayı da ilave etmiş olsaydı. Kitap aydınlıktır. İnsanın ufkunu açar. Ben kitap okurken dinleniyorum. Rahat uyku uyuyorum. Kekime dağarcığım genişliyor. Tekrardan kaçınıyorum. Yazarken her türlü sıkıntılarımı unutuyorum. Kötülük nedir düşünemiyorum bile. 'Boş zamanlarımda kitap okuyorum' diyen insanlara derim ki, 'Kitap her zaman okunmalı. Aydınlık dünyada yaşamak istiyorsanız okumak zorundasınız. Kapıları anahtar, zihinleri de kitaplar açar. Karanlıktan aydınlığa çıkmanın yolu kitap okumaktan geçer". Gözlerini etrafa gezdiriyor, konuşmaya başlamadan derin bir iç çekiyor. 

***

Neden iç çektiğini soruyorum, cevap vermek istemiyor. "Bende kalsın" deyip geçiştiriyor.

- 107 şiir ciltli bir deftere sığdırılmış - 

Oldukça yıpranmış ciltli bir defter getiren eşi Gülcan Hanım, gülerek bana uzatıyor. 

"Düzgün Bey, bu defteri sır gibi saklıyor. Kitapçılara götürüp şiirlerini kitap haline de getirmiyor. Fırsat buldukça yazdığı şiirlere göz gezdiriyor. Bazen kahkahalar atarak gülüyor. Bazen de hüzünleniyor. Hüzünlendiğinde ben de üzülüyorum" demekten kendini alamıyor. 

***

Yaşlı çınar eşine dönerek, "Sen ilham kaynağımsın sakın tasalanma yoksa kahrolurum" diye sesleniyor.

Esat Yıldırım, yörede örnek bir insan olarak tanınıyor. Yediden yetmişe her yaşta insan Gezgin Şair Esat Yıldırım'ı seviyor, saygı duyuyor, sohbetini dinliyor. Dürüst bir şahsiyet olduğuna inanıyor. 

Gezgin Şair Esat Yıldırım'ın 1950'lilerde yaşadığı yoksulluğu günümüzde de yaşayan milyonlar var.

Değerli okuyucularım, metropollere gidin her köşe başında el açıp dilenenleri göreceksiniz. Hatta ışıklarda araçlarınızın önünü kesip "Acız acız" diye bağıranları görünce yüreğiniz sızlar. 

***

Beri tarafta rant peşinden koşanlar, işçinin, emekçinin alın teriyle Karun olanların saltanat sürdüğüne tanık olacaksınız.

- Kanun tanımaz işveren işçiye köle gözüyle bakıyordu -

İmparatorluk kuranlar lüks yaşamından asla vazgeçmeyenler açlığın ne demek olduğunu, sefaletin yokluğun ve çaresizliğin neleri yaptırdığını anlayabilecekler mi dersiniz. Anlamazlar. Belki de anlamak istemezler. Çalışanların emeğini sömürerek zengin oluyorlar. Bugün olduğu gibi, o günlerde de kanunlar vardı, ama uygulayan yoktu. İşverenler işçilere soluk aldırmıyordu. Biz işçiydik, fakat işveren köle gözüyle bakıyordu. İnsan yerine konulmuyorduk.

*** 

Dün yoksulluk fakirlik ve çaresizlik hüküm sürüyordu. Bugün ise kul hakkı yiyenler köşeyi dönüyor, saltanat sürüyor. Halk yine fakir ve yoksul. Üniversite mezunu milyonlarca genç iş bulamıyor, ailelerinin ellerine bakıyor. 30-40 yaşına gelmiş gençler evlenmiyor. Çünkü geleceğine güvenle bakmıyor, bakamıyor. Ülkemizin içinde bulunduğu tablo hiç de iç açıcı değil. Çevreme bakıyorum pek az insanı gülerken görüyorum. Türkiye Büyük bir ülke. Dilerim işsizlik aşağıya çekilir. Toplum refahı bulur, sokakta aç insan kalmaz".

***

Her insan yaşam öyküsünü objektif olarak anlatamaz. Bazı çekirgeleri olur. Ama Gezgin Şair Esat Yıldırım geçmişini anlatırken çok duygulandığını gözlemledim. Bugünün insanlarının dünü yani geçmişini anlatırken utanmaması gerektiğini söyledi.

Yaşam öyküsünü bizimle paylaştığın, yüreğini bize açtığın için teşekkürler Gezgin Şair...

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —