Oktay EROL

Tarih: 18.12.2025 12:39

ÖZGÜR ÖZEL’İN GÖZYAŞLARI…

Facebook Twitter Linked-in

Bir ülkenin yönetenleri, sorumluluklarını yerine getirmez; en duyarlı anlarda bile umursamaz davranırsa çürümenin ilk taşları döşenmiş olur. Bir tren kazası yaşanır, onlarca can yitirilir, tek bir kişi bile sorumluluk üstlenmezse… Bir otelde yangın çıkar, insanlar yanarak ölür, hesap sorulmazsa… Bir deprem olur, “imar affı” adı altında dayanıksız yapılar yasallaştırılır, binlerce yurttaş molozların altında kalır da sorumluluk alması gerekenler sessiz kalırsa… İşte o an, toplumun damarlarına sızan çürüme başlar.

Ne olurdu ki bunlar yaşanmasaydı, sorumluluklar yerine getirilseydi? İnsanız her şeyden önce… Duygudaşlık kurulabilmeliydi! Yiten canların da yaşama hakları olduğu, bu sistemin düzeneğini kuranların/ yönetenlerin sorumluluk bilinci olsaydı… Şaşırır mıydık; hayır! Gerekenin yapıldığını düşünürdük, davranışı “onur” sayardık… Gösterilen duyarlılığa saygı duyardık; az mı?

***

Hepimizin sevdikleri vardır, sevenleri vardır… Acılarında acılanırız birden, bizim acılarımızda da acılananlar olmuştur mutlaka; olması gereken de budur! Herkes için öyle mi bilmem de “duygusallığım” birden oluşur benim! Acı duyanın acısı gözyaşlarımın dökülmesine neden olur, için için çekinirim… Bunu ayıplamam hiç; “insanım” derim! Eğer bir acıda umursanmaz davranılıyorsa kızarım! Örneğin ne olduğu bilinmeyen olaylara karışan Narin’e, Leyla’ya, üzülmeyeniniz/ izlerken gözleri dolmayanınız oldu mu gerçekten; insansı duygularınızı söyleyin, bilelim!

Bazılarını biliyorum, “hiç beklemem” denilenlerden, dağ gibi karşımızda duranlardan… Yaşanan acıyla iki büklüm olurlar, gözyaşları sel olur, ayakta duracak güçleri kalmaz, yüzleri bildiğiniz yüz olmaktan çıkar, yıkık/ çökük görürsünüz karşınızda… Sanki tanıdığınız/ bildiğiniz değildir! İnsandır “olur demek ki” diye düşünürsünüz…

***

Herkes bizdeki “umursamaz” yöneticiler gibi olacak değil ya… Toplumun önünde olan bazı isimlerde o “duygu” selinin içinde yitip gidebilir! Sevdiklerinin arkasından gözyaşı dökebilir, hıçkırarak ağlayabilir, konuşmasında kullanacağı sözcükler boğazında düğüm olabilir… Olmamalı mı? İnsanlar katledilirken “korunacak” olanların ardında mı olmalı herkes? Otelde onlarcası çocuk olan, yanarak yaşamını yitirenlerin acısı daha soğumadan neler yaşandı anımsayın! Ya da binlerce insan molozlar altında can çekişirken “iktidarın” üç gün sonrası günlerini de anımsayın, grizu patlamalarında yerin onlarca metre altında yaşamda kalabilme çabası harcayanların nasıl “suçlu” bulunduklarını da… 

Yok, insan sevdiği için gözyaşı döküyorsa, sözler düğüm oluyorsa ekranlara utanmadan getirilip tartışılması iyileştiriyor sanki bize, duygu selini çarmıha geriyor kimleri, nasılını/ niçinini masaya yatırıyor, acılanmayı sorguluyor gibi; bu çürümüşlüğü yaşıyor bu yurdun yurttaşı!

***

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yol arkadaşı Manisa Anakent Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in üzücü bir biçimde yaşamını yitmesine tanık olmuştu, geçtiğimiz aylarda. Şimdi de yine Manisa’dan, yıllardır tanıdığı yazgı birlikleri olan Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ın günlerdir süren yaşam çabasının son bulmasına tanık oldu! Zeyrek’te olduğu gibi Durbay’ın yaşamını yitirmesinde de gözyaşlarını tutamadı! Rengi değişmiş, sakalı görmediğimiz biçimde uzamış, salpa/ üzgün/ bitkin biçimde karşımıza çıktı! Eylem alanlarını canlandıran, hep birlikte “yiğidim, aslanım” şarkısını söyleten Özel ağlıyor, söyleniyor, sözleri boğazına düğümleniyordu!

Aylardır kentte kente koşan, yurttaşın yıllardır içinde biriken öfkenin dışa vurmasında etmen olan, kalabalığı dinleyen, dinlediğiyle öykü yazmayı bilen Özel böyle olmamalıydı değil mi, bir sevdiğine üzülmemeli, suratını asıp üzülenleri izlemeliydi, üstelik kimileri gibi üzülmüş gibi yapıp sırıtmalıydı belli/ belirsiz değil mi? yapmadığı için de ekranlarda masaya yatırıldı; yazık! 

***

Umursamazlıktan, toplumsal çürümeden söz ediyorum… İnsanda olması, gereken yerde açığa çıkması kaçınılmaz olan duyguların üstüne serpiştirilen çamur/ kirlilik/ toz/ toprak alanlarda uçuşurken daha da çürüyoruz bilin! Demek ki, Özgür özel bir eylem alanına, toplu olarak bisikletle gelse, ne bileyim yol üzerinde Bülent Ecevit ile eşinin ağaç altında uzandıkları gibi “dinlenmek” istese, oturup çocuklarla söyleşse/ onları dinlese/ yaş almışlarla kucaklaşsa bunların “tümü” de sorun olacak, gözyaşlarını akıttığı/ sözcüklerin boğazına düğümlendiği gibi…

Çürümeyi, bir yöneticinin döktüğü gözyaşında arayanlar; toprağını koruyan köylünün ağıdına, madende yitip giden işçinin ailesine, moloz altında kalan yurttaşın çığlığına, katledilen çocukların yasına sırt döndüklerinde tanık olduk hep! Bu çürüme nereye dek sürmeli, daha ne denli umursamaz olunmalı ki? 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —