Karakoldaki kara vicdanlı adam bağırıyordu, zafer kazanmıştı ya, “ Baş papaz yakalandı Cide'nin baş papazını yakaladık."
Cide memleketiydi. Ömrünün sonlarını baba ocağında geçirip, gözlerini ana kucağında kapamak istiyordu. Boş duracak değildi ya. Bir roman hazırlığındaydı. Gece yarısı çalındı kapısı. Girdiler içeri; hiç yaşına başına bakmadan derdest ettiler, bağladılar gözlerini ve götürdüler karakola.
Duvara dayadılar. “Kaldır kollarını, aç ayaklarını,” diye emir yağdırıyorlardı. Yetmiş yaşını geçmişti. Yapamıyordu denilenleri. Torunu yaşındaki genç asker azarlıyordu Ilgaz’ı, ayaklarına tekmeler atıyordu.
Yalnız değildi elbet. Yan koğuşta bir genç kız sorgulanıyordu. "Rıfat Ilgaz'ın kitaplarını kim verdi sana. Kimden aldın?" Genç kız, “Kitapçıdan,” dedi. Komutan aptal durumuna düştüğünü hala anlamıyordu. Ama anlamıştı Ilgaz kendisinden çok kitaplarının yargılandığını. Kitaplar arasında “Ha Babam Sınıfı” da vardı.
Gece yarısı gözleri bağlı Ilgaz'ı dürttüler, "Yürü gidiyoruz!" Böylece Cide'den Kastamonu mezbahalarına doğru bir yolculuk başladı. Gözleri bağlıydı. Ilgaz çevresini bağcığın altıdan az çok görebiliyordu. Bir hava albayı, belediye başkanı ve bir ağa. Bir uzatmalı çavuş ite kaka bindirdi Ilgaz’ı arabaya.
Aslında suçluydu Ilgaz çünkü Cide'ye yol ve liman istiyordu. Egemenlerin işine gelmiyordu bunlar nedense. Ulaştılar Et Balık Kurumu'nun mezbahalarına. Konaklama yeri belli olmuştu. Çengellere hayvanlardan önce insanlar asılıyordu.
Yine sorgulama başladı, "Suçun?" Ilgaz şaşırdı. "Bunu sizin bilmeniz gerekmez mi? Ben nereden bileyim?” Gürledi katip, "Olmaz! Bir şey yazmam lazım." Düşündü taşındı Ilgaz ve kendi suçunu buldu: “Sosyalist. Yazar.".
Mezbahada yine emirler: "Kaldır kollarını. Aç bacaklarını". Yaşlı adam çabalıyordu ama usulünce yapamıyordu işte. Oturmasına da izin verilmiyordu. İçi sızladı insanoğlu bir erin; yanına yaklaştı ihtiyar yazarın ve kulağına, "Amca benim nöbetimde oturabilirsin. Gözlerini de aç istersen," dedi.
Sonra hayret dolu bir bakışla Ilgaz'ı süzerek, "Amca senin yazar olduğunu söylüyorlar doğru mu," diye sordu ve ekledi, "Aklım ermiyor. Bu kadar kitabın var da, seni neden getirdiler?" Er Samsunlu Azem'di. Dost oldular.
Dedim ya, suçluydu aslında. Düşünüyordu. Yetmiyormuş gibi bir de yazıyordu. Kalemi, sanatı, eserleri…Özellikle; yaşına rağmen özgürlük mücadelesindeki dik duruşu dolayısıyla önünde saygıyla eğiliyorum.
• IŞIKLAR İÇİDE UYU, BÜYÜK USTA.