Denizin kumsalla birleştiği beyaz köpüklü dalgaların peşpeşe kıyıya kadar gelip sakinleştiği ıslak kumlar üzerinde yürürken gözüme kırmızı küçük bir taş çarptı.
Kenarları törpülenmis, keskin uçları yumuşamış, batacak kesecek hiçbir yanı kalmamıştı.
Eğildim aldım. Avucumda döndürdüm, parmaklarımla okşadım 'seni yontan iyi yontmus, hiçbir çıkıntın kalmamıs' dedim içimden.
Birkaç adım ötede aynısından bir tane daha gördüm. O biraz daha küçüktü. Onu da aldım. İkisini birlikte avucumda tuttum. Şekilleri farklıydı fakat yüzeylerinin pürüzsüz oluşu onları uyumlu gösteriyordu.
Bu arada fark ettim ki kıyı bunlarla doluydu. İrili ufaklı, değişik şekillerde fakat hepsi kırmızı renkteydi.
Sonra dalgaların erişemediği uzaklıkta bulunan bir başkası çarptı gözüme. O şekil olarak diğer ikisine benzemiyordu. Kenarları kırık, uçları keskindi. Onu da aldım.
Üçünü de avucumda yanyana koydum, inceledim.
Bazılarının dalgalar tarafından ordan oraya savrularak birbirlerine çarpa çarpa tüm keskin yanları törpülenmis, çıkıntıları kaybolmuştu. Bu şekilde olanlar göze daha hoş görünüyordu.
Dalgaların erişemediği kadar uzakta olanlarda ise bir değişim göze çarpmıyordu. Olduğu gibi kalmışlardı.
Hayat da böyledir diye düşündüm. Kimilerini yaşam koşulları yontup, başkalarına zarar verecek çıkıntılarını yok ediyor kimileri ise bulundukları yerde hep aynı kalıyor. Farkı fark etmek gerek .(t.d.)