ATMA RECEP, DİN KARDEŞİYİZ
GÜNCEL 19.10.2021 13:19:55 0

ATMA RECEP, DİN KARDEŞİYİZ

ATMA RECEP, DİN KARDEŞİYİZ

Beyin boşluk kabul etmiyor. Bir an boş bırakın, hemen sıçrıyor bir başka şey düşünüyor. TV’de bir basın toplantısı takip ettim, sonra da uzanıp biraz dinleneyim dedim, beynim yine geçmişe gitti.

İmparatorluğun sınırlarını çok geniş olduğu dönem. Yönetmek zor. Eyaletlerle Osmanlı arasında sık sık anlaşmazlıklar baş gösteriyor. Fırsatını bulan isyan ediyor, devletin zaafını bilen eşkıyalar kendi halkını soyup soğana çeviriyorlardı.

Bu eyaletlerden biri de Arnavutluk’tu. Arnavut beyleri çeteler halinde dağa çıkıyor, yol kesiyor; üstlerine gelen Osmanlı kuvvetleriyle çarpışıyordu.

Bu çetelerden birinin Recep adında bir reisi vardı. Adamlarıyla birlikte yol kesmiş, konak basmış, talan yapmıştı. Bir gün resmen isyan etti. Devlet üzerlerine asker gönderdi. Recep’in çetesi, Osmanlı askerlerini bir hayli uğraştırdıktan sonra, nihayet kaçamayacağı bir vadide sıkıştırıldı.

Fena kıstırılmıştı, Recep. Çıkar yolu kalmadığını görünce, saklandığı kayanın arkasından kendini yakalamaya gelen komutana seslendi: “More atmayın, biz de din kardeşiyiz, teslim olacağız!”  Komutan da zaten kan dökülmesini istemiyordu. Sağ salim teslim aldı Recep ve adamlarını. 
Yargılandılar, pişman olduklarını söylediler. ,Kendiliklerinden teslim oldukları için de az bir ceza ile kurtuldular.
Recep’in cezası bitip dışarı çıkınca, arkadaşları onu büyük bir törenle karşılamışlar. Zengin bir sofra donatıp, “Geçmiş olsun,” dedikten sonra, nasıl olup da yakalandığını sormuşlar.
Recep aradan zaman geçtiği için olayın çoktan unutulduğunu düşünerek, Göğsünü gururla gere gere, başlamış nasıl kahramanca çarpıştığını anlatmaya. Palavracı olduğu kadar yalancı, yalancı olduğu kadar da unutkanmış. Olayları, tarihleri, kişileri karıştırır, rahatlıkla bugün söylediğinin yarın tam tersini söylermiş.
Bir ara ipin ucunu iyice kaçırınca, “Vallahi, eyyyy dedim, gebertecektim hepsini. Çolukumuz çocukumuz var deyip ağladılar da acıdım, bıraktım,” demiş.
Ama unuttuğu bir şey varmış. Birlikte teslim olduğu adamlarından biri de oradaymış. Adam palavralara dayanamamış, kulağına doğru eğilerek ama herkesin duyacağı şekilde, *Atma Recep, biz de din kardeşiyiz,” demiş.
BASIN TOPLANTISIYLA NE İLGİSİ VAR, DİYECEKSİNİZ.
NE BİLEYİM BEN? BİRDEN AKLIMA GELDİ.

SANKİ BAŞKA BENZER OLAYLARI DA HATIRLADIM GİBİ.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°