AYASOFYA TARTIŞMALARI VE SAĞDUYU
Manşet Haber 12.06.2020 11:22:49 0

AYASOFYA TARTIŞMALARI VE SAĞDUYU

AYASOFYA TARTIŞMALARI VE SAĞDUYU


Danıştay, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali istemini gündemine aldı ve 2 Temmuz’da karara bağlayacak.Bu konuda kim ne demiş, görelim.





AKP/Tayyip Erdoğan: Mart 2019: Yan tarafta Sultanahmet'i doldurmayacaksın, Ayasofya'yı dolduralım diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgâh.





Haziran 2020: Danıştay’ın kararına göre hareket edeceğiz.





MHP/Devlet Bahçeli: Ayasofya'dan çan sesi değil Allah'ın izni ile ezan sesi yükselecektir.(Oysa 600 yıldır Ayasofya’dan çan sesi duyan olmamış.)





İYİ Parti/Meral Akşener: Sıkıldıkça Ayasofya'yı gündeme getirirler. Samimiler mi merak ettik? Araştırma Önergesi verdik. AK Parti 'ret' verdi, MHP ve HDP çekimser kaldı ve önerge reddedildi. Bu utanç size bir süre yeter. Milletimizin maneviyatı oyuncağınız değil. Öneriyi getiriyorsanız gereğini yapacaksınız.





CHP/FaikÖztrak: 18 yıldır iktidardasınız, tek adamın kararına bakar bu iş. Bunu istismar etmeyin, bunun üzerinden siyaset yapmayın. Açacaksanız açın.





Yusuf Halaçoğlu (Tarihçi, Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı): Ayasofya sahte belgeler ile müzeye dönüştürüldü. 1934 yılı kararnamesindeki Atatürk’ün imzası sahtedir. Vefatından sonra atılmış bir imzadır.Caminin ibadete açılması gerekir.





Gazeteci Murat Bardakçı Halaçoğlu’na soruyor: O dönemde Atatürk'ten habersiz böyle bir şey mümkün mü?Atatürk’ün 1 Şubat 1935’te halka açılan Ayasofya Müzesi’ni 7 Şubat 1935 günü ziyaret etmesi de dönemin gazetelerinde yer alıyor.





Prof. İlber Ortaylı ve sağduyunun sesi:





Cumhuriyet yönetiminin 1934 yılındaki kararına itaat etmeliyiz.Müze kararına, Cumhuriyet hükümetimiz ve ilk Cumhurbaşkanımız ve Türkiye mareşali başkanlığındaki bir heyet karar vermiştir ve bu böyle olacaktır. Uygunu budur.





Burada birtakım törenlere, gösterilere lüzum yoktur. Kaldı ki, bir bölümünde ezan da okunuyor, cuma namazı da kılınıyor. Buna itaat etmek zorundayız, bizim kararımızdır, bizim devletimizin kararıdır.





Çocuk oyuncağı değildir. Politika aracı yapılmasını doğru bulmuyorum. Tehlikelidir. Bunu karşılayacacak bir gücünüz olması lazım. Bu varsa bile lüzumlu lüzumsuz, sık sık kullanılmaz.





Durumlar değişir, başka çirkin olaylar meydana gelir. Hiç temenni etmiyorum. O zaman iş değişir. Efendi biziz, sahip biziz. Kimse bizi zorlayamaz ama biz de güne uyalım.





Dünyanın bütün metropollerindemüslüman cemaatleri yaşıyor, camilerimiz yapılıyor. Birtakım yerlerde, tarihte bizim olan camiler şimdi yabancıların elindedir. Bunun mukabiline geçtikleri zaman, mukabele-i bilmisil yaptıkları zaman ne yapacağız? Bunu da lütfen hesaba alalım ve ona göre konuşalım.





Değerlendirme:





İktidar kanadı sıkışmış, gündemi değiştirmek, çıkış yolu bulmak istiyor. Taraftarlarını korumak, oy kaybını önlemek istiyor.





Muhalefet iktidarı kışkırtıyor, aç, aç diye bağırıyor. Onlar da oy derdinde.





Bir profesör, üstelik Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yapmış birisi, 1934 yılında hem de Atatürk’ün yerine sahte imza atıldığını savunuyor. Yangına körükle gidiyor.





Ne kaldı geriye? Sağduyunun sesi, İlber hoca.





Sevgili hocam! İyi ki varsın!





Sonsöz: Tarihi yapanlardan Fatih, İstanbul’u fethetmiş, Ayasofya’yı cami yapmış. Atatürk İstanbul’u kurtarmış, Ayasofya’ı müze yapmış. Eee size ne oluyor?





12 Haziran 2020





Mahmut TEBERİK



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°