AYKIRI BİR DEHA

AYKIRI BİR DEHA


Heinrich Karl Bukowski... Amerikalı yazar ve şair.
Eserlerinde genellikle toplum dışı insanları ve depresyonu ve alkolizme yatkın bir hayat tarzını işler. Sebebi belki kendisinin de bu hayatı yaşamasıdır. Hayranlarının bir kısmı bunları kurguladığını, çoğunluğu ise yaşamadan bu tip kurguları yapmasının mümkün olmayacağını iddiasındadır.
Almanya'da doğdu. 2 yaşındayken ailesi Los Angeles'a taşındı. 1929 Krizi sırasında babası işsizdi ve Bukowski'ye şiddet uyguluyordu. Çocukluğunda genelde sessiz ve sakin ama bazen çıldırış noktasına geliyor kendinden hiç beklenmedik kabadayılıklar yapıyordu. İlkokul yıllarından itibaren korkusuz, pervasızbir genç oldu. Bir eserinde ilkokul öğretmenine, 'Sevişelim,' dediğini söyler.

Üniversitede sanat, gazetecilik ve edebiyat dersleri aldı ama üniversiteyi bir yıl sonra terk etti. Yazmaya başladığı günden itibaren yazılarını çeşitli dergilere gönderdi ama hep reddedildi. Ancak, 24 yaşındayken kısa bir hikayesini yayınlatmayı başardı. İki yıl sonra da bir başka kısa hikayesi yayınlandı ama sonuç onu hayal kırıklığına uğrattı. Yazmaktan vazgeçti. Tam on yıl.
Bu dönemde tüm ABD'yi gezdi, kısa vadeli işlerde çalıştı, ucuz pansiyonlarda konakladı. Düzen tanımaz kişiliği vardı ve alkol bağımlısıydı. Babasına olan nefretini onun aksine bir hayat yaşayarak ve bir hiç olmayı seçerek göstermeye çalışıyordu..

Parayı hiç önemsemiyor, barlarda günü birlik bir hayat sürüyordu. Zaman zaman, zengin kadınlarla ilişkiye giriyor ama onlara da kaba davranıyor, gariptir, bu kadınları daha çok etkiliyordu. Onların evlerinde kalıyor ama bir türlü o hayata adapte olamıyordu.
1955'te alkol komasına girdi, ölümün ucundan döndü.İyileşince bir daktilo aldı ve şiir yazmaya başladı.1957'de evlendi, 1959'da boşandı. 1965'te evlenmediği Francis Smith'ten bir kızı oldu.
1969'da bir yayınevinden 100 dolar maaş teklifini alınca, kabul etti. Bu para hiçbir şeydi ama çılgınca yazması için de bir fırsattı. Nitekim bir ay sonra ilk romanını bitirdi. 1976'da , Linda Lee Beighle ile tanıştı. İki yıl sonra da evlendiler.

9 Mart 1994'te 73 yaşındayken omurilikten yayılan lösemi sebebiyle öldü. Ölüm törenini Budist rahipler yönetti. Ama nereden bakılırsa bakılsın, yaşadığı hayat, özgün dili ve tarzı ile Amerikan edebiyatına damgasını vurdu.
HİÇ YORUMSUZ, BAKIN BU AYKIRI DEHA BİZE NELER SÖYLÜYOR…
• Ruhunuzu kaybettiğinizi fark ettiyseniz, hala kaybedecek bir ruhunuz var demektir.
• İnsan geçmişin hasretcisi, geleceğin özlemcisi, yaşadığı anın şikâyetçisidir.
• En büyük acı, başkalarıyla paylaşmaya cesaret edemediğin acıdır.
• Geride bıraktıkların, ileriye gitmeni engelleyecek, unutma ileri gidebilmen için, arkadakileri unutman gerek.
• Ağzından bal damlayan arının bile, kıçında iğne var. Ne güveni?
• Hayat öyle bir şey ki ,sustuğunda konuşmadın diye pişman eder, konuştuğunda ise susmadığın için kahreder.
• Kuşkusuz ki en büyük ön yargı; etrafımızdaki herkesi 'insan' sanmamızdır.
• Zor yola, kolay kişilerle çıkmak en büyük hatadır.
• Afrika’ya ilaç göndermeye karar vermiştik; fakat hepsinin üzerinde 'tok karnına' yazıyordu.
• Eğer iki kişi arasında kalıyorsanız; ikinciyi seçin. Çünkü birinciyi gerçekten sevseydiniz, ikincisi olmazdı.
• Anladım ki; hayatında birinin olmaması değil, birinin hayatında olamamakmış yalnızlık

25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

24.12.2019 14:17:49

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI