Barış İçinde Bir Türkiye Mümkün
Manşet Haber 31.08.2015 17:50:15 0

Barış İçinde Bir Türkiye Mümkün

Barış İçinde Bir Türkiye Mümkün

TMMOB Makine Mühendisleri Odası Adana Şubesi, Barış içinde bir dünya ve Türkiye’nin mümkün olduğuna dikkat çekti, “İktidarın emperyalizmin taşeronu iç ve dış politikalarına rağmen 'Barış İçinde Bir Dünya ve Türkiye Mümkündür' diyor, meslektaşlarımızı ve tüm halkımızı barıştan yana duyarlı olmaya barış mücadelesinin içinde yer almaya çağırıyoruz.”görüşünü savundu.

MMO Adana Şubesi yönetim kurulu adına yapılan açıklamada, “Savaşa Hayır Barış Hemen Şimdi!  Barış İçinde Bir Dünya Ve Türkiye Mümkündür.” İfadelerine yer verildi. 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle MMO Adana Şubesi Yönetim Kurulu adına yapılan açıklamada şu görüşlere yer verildi:

“50 milyondan fazla ölü, on milyonlarca yaralı ve sakat, yıkım, acı ve gözyaşı bırakan II. Dünya Savaşı’nın ardından, 1 Eylül 1939`da Alman Nazi ordularının Polonya`ya girdiği yani II. Dünya savaşının başladığı gün olan 1 Eylül “Dünya Barış Günü” olarak kabul edildi.

1 Eylül 1939’un üzerinden 74 yıl geçmiş olmasına karşın, dünyada değişen bir şey yok. 1 Eylül 1939’da olduğu gibi emperyalist güçler bugün de dünyayı paylaşmak için, birçok yerde mazlum halklara karşı zor kullanıyor ve bunu bomba ve silahlarla 'barış ve demokrasi götürmek' adına yapıyor.

Erdoğan-AKP iktidarı içte ve dışta barış karşıtı politikalar izlemektedir. AKP hükümetleri döneminde Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da şeriatçı güçlerin yanında yer alınmış, siyasal İslamcı politikaların parçası olunmuştur. Türkiye, emperyalist güçlerin Suriye’ye yönelik müdahalelerinin yanında, kullanılan bir ön cephe ülkesi gibi yer almıştır. AKP, emperyalist ülkelerin karmaşık politikalarına ve bölgedeki hızlı değişimlere ayak uyduramamış ve hem kullanılan hem de “yalnız” bir ülke olmuştur. AKP Türkiye’si komşu ülkelerle “sıfır sorun”dan “sıfır komşu”luğa geçmiştir.

Bütün dünyanın bildiği üzere iktidar, kör terör yöntemlerini benimseyen, insanları başlarından kesip kalplerini yiyen, ırza geçme ve katliamı “cihad” olarak gören Suriye ve Irak’taki şeriatçı güçlerin Türkiye’yi lojistik, geçiş ve bir harekât üssü olarak kullanmalarına destek olmuştur. AKP iktidarı, Ortadoğu’da ve ülke içinde, halklar arasında açık bir şekilde etnik düşmanlık, din-mezhep düşmanlığı ve savaş yanlısı politikalar izlemektedir.

Suriye’de dört yılı aşkın süredir yaşanan tüm acıların, katliam ve ölümlerin sorumlusu silah ve para yardımıyla iç savaşı geliştiren ABD ve bölgedeki işbirlikçi müttefikleridir. Emperyalizm, dün Irak’ta bugün Suriye’de olduğu gibi tarihi boyunca sözde demokrasi ve insan hakları adına, dünyanın her yerinde acımasızca işlenen cinayetlerin sorumlusudur.

AKP iktidarı 7 Haziran seçimlerinden itibaren Türkiye‘yi büyük bir gerilim ve şiddet ortamına sokmuş; ateşkesin bitmesine yol açmış, yüzlerce ölü, binlerce yaralı yanı sıra, bombalanmış, kurşunlanmış, yanmış, yıkılmış, köyler, ilçeler ve kentlerden oluşan bir Güneydoğu tablosunun yeniden oluşmasına neden olmuştur.

AKP iktidarı, Türkiye‘deki Kürt sorununu iktidarını koruma uğruna tekrar şiddet ve savaş sarmalına sokmuştur. 7 Haziran seçimlerinin meşru sonuçlarını tanımayarak Türkiye‘yi yeni bir seçime götüren siyasal iktidar, Suriye iç savaşından, ve hatta bir iç savaştan medet ummaktadır. Erdoğan-AKP iktidarı, iktidar konumunu korumak için hükümet kuruluşu çalışmalarını oyalama eksenli olarak sürdürmüş; anti demokratik bir azınlık iktidarı ile kaos ortamı içinde erken seçime gitme yoluyla milliyetçi bir dalga ve kan gölü üzerinde iktidarını yenilemeyi arzu etmektedir.

Erdoğan-AKP iktidarı Ortadoğu‘da ve ülkemizde emperyalizmin oyun alanı içindedir ve tek derdi iktidarını korumaktır. 'Evlatlarımızı feda etmeye hazırız', 'tek derdimiz İslam, İslam, İslam' diyenlerin kullandığı hukuk dışı olağanüstü yetkiler, ülkemizi bir iç savaş süreci içine sokmuştur. Siyasal iktidar, bütün toplumsal muhalefeti bastırmayı, 7 Haziran seçimlerini hükümsüz kılmayı ve iktidarını yeni bir seçim oyunu ile korumayı önüne koymuştur.

Savaşı tüm sıcaklığı ile hissettiğimiz bu günlerde, barış talebi ülkemiz ve bölgemiz için hiç bu kadar yakıcı ve acil olmamıştı. Savaşa girmek için can atan, kardeş halklar arasında ırkçı, dinci, mezhepçi ayrılıkçı söylemlerin arttırıldığı, kin ve nefret tohumlarının ekildiği bu dönemde, barışa inanan herkes, yüksek sesle ve hep bir ağızdan 'Ülkede, Bölgede ve Dünyada Barış' istemini yükseltmelidir.

Makina Mühendisleri Odası Adana Şubesi, toplumsal sorumlulukları doğrultusunda sanayileşmiş, kalkınmış, demokratikleşmiş bir Türkiye için, karanlığa, ayrımcılığa, savaşa, emperyalist çıkarlara karşı ülkemizde, bölgede ve dünyada barışı savunmaya devam edecektir.

İktidarın emperyalizmin taşeronu iç ve dış politikalarına rağmen 'Barış İçinde Bir Dünya ve Türkiye Mümkündür' diyor, meslektaşlarımızı ve tüm halkımızı barıştan yana duyarlı olmaya barış mücadelesinin içinde yer almaya çağırıyoruz.”

 

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°