'BASIN BELADA': DARBELERİN ÖTESİ PARTİ- POLİS REJİMİ DÖNEMİ

'BASIN BELADA': DARBELERİN ÖTESİ PARTİ- POLİS REJİMİ DÖNEMİ

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü. TGS; yaşananları ‘Basın Belada’ başlığı ile ifade ediyor.

“Haber, hakikat, iktidar ilişkisi” bir tür “Hakikat Belası”na dönüşmüş bulunuyor diyor Çiler Dursun, Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesince düzenlenen Çukurova Genç İletişimciler Kongresinde (6-7 Mayıs 2021). Habertürk’te program yapımcılarının istifaları var, hal hareketleri uygun değil. İmamoğlu’nun türbedeki hal hareketi haftanın gündemi içinde. 1 Mayıs. Pek çok gözaltı var. Dahası genelge var: Polis müdahaleleri görüntülenmeyecek. RTÜK, haberleri eğlenceli verin mealinde bir şeyler emrediyor. Her gün cezalar yağıyor medya kuruluşlarına. Pamuk Prenses’in öpülerek uyandırılması muzır sayılıyor birilerince. Emekli amirallerin açıklamaları darbecilikle, Başbuğ’un bir ifadesi darbecilikle suçlanıyor, soruşturma veya dava açılıyor. Kim daha Gobbels tartışmaları sürüyor.

Sokak ortasında gazeteciler, muhalif görüştekiler linç edilmeye kalkışılıyor, habercilere ve farklı düşünen kişilere yönelik küfürler havada dolaşıyor. Mafya-çete-TOREKS-tosuncuk-vurgun… böyle bir rejim tipi nasıl adlandırılabilir? “Posttruth/postgerçeklik”, “postmodernizm”, “postyapısalcılık” gibi terimleştirmeler aslında işi “Mistifize ediyor”, “Çekici hale getiriyor”, oysa daha arkası ekonomi politik olanın terimleştirilmesi uygun olacaktır.

Çok genel olarak “kültür endüstrisi” bir yanını oluşturuyor, propaganda mekanizması, sansür mekanizması işliyor. En genel haliyle “ideoloji” işledi, işliyor, işletilecek.

“İdeoloji”nin kaynağı çeşitli olabilir ama ekonomi politik olanın kendi “ideolojik ağı”nı oluşturmadığı, kendi medyasını oluşturmadığı söylenemez herhalde. Aynı zamanda her ekonomi politik kendi iktidar biçimine dayalı şiddet gücünü de oluşturmaktadır.

Türkiye’de doğrudan hazırlayıcısı olmamakla birlikte 12 Mart 1971, dahası 12 Eylül 1980 darbesi aslında polis-jandarma üzerinden hayata geçirildi. Hele de 1990’ların Susurluk Süreci en çok polis-çete-mafya ilişkileri üzerinden tartışıldı. Gerek FETÖ gerekse bugün yaşananlar en çok da emniyet-polis-İçişleri Bakanlığı, polis ve adalet sistemi üzerinden anılıyor, konuşuluyor, tartışılıyor.

Askeri darbe veya askeri yönetimler daha çok otoriter sistemlere karşılık geliyor. İtalyan ve Alman faşizmi örneğinde, totaliter rejimlerde istihbarat-polis ve militanlık öne çıkıyor, dışında kalmak değil bizzat “bağlılık beyanı/fiili olarak bağlılık gösterimleri” zorunlu tutuluyor. Her hal hareketin rejime uygun olması gerekiyor; sansür, propaganda ve linç kültürü hakim oluyor, her yerde polis-militan kullanılmaya başlanıyor; medya da okul da polis de yargı da hakim ideolojiye/yönetici partiye bağlılık beyan etmek, biat etmek durumunda bulunuyor.

Şevket Süreya Aydemir’in ta 1973’te “İhtilâlin Mantığı ve 27 Mayıs İhtilâli” adlı kitabında yazdıkları, bir “ORDU MİLLET”in, giderek bir “POLİS MİLLETE” dönüştüğü öngörüleri büyük oranda geçekleşmiş bulunuyor: “İhtilal ne iyidir, ne de fena. İhtilâl, toplum yapısında biriken çelişmelerin bir gün patlayışıdır. Bunun için iyi veya fena olduğuna göre değil, ama şartlar tamam olduğu için ihtilâl olur./ İşte, şartların tamam oluşu ile, ihtilâl arasındaki zaruret, bağıntı veya illiyettir ki, tarihi determinizm açısından, İhtilâlin Mantığını teşkil eder... (s.25)./ İsmet İnönü “şartlar tamam olunca, ihtilâl olur” diye haber verdi... tarihinde bir ORDU MİLLET olan biz Türklerin geleneğimize göre ise, bu bayraktarlar, ancak Ordudan gelebilirdi. Öyle de oldu.”
“Bugüne gelince? Bugün, reformcu bir parlamentarizmin güven verici hükümranlığı, elbette ki tam yerleşmiş sayılamaz... hepsi de aynı cinsten bir partiler manzumesi, maalesef demagojik çağını yaşamaktadır... (s.219). / Zaten, Demokratik denilen ülkelerde Reformculuk da itibarını kaybettiği zaman, ancak şiddet rejimleri konuşur... Bu defa gelecek bir 12 Mart, korkulur ki, ülkeyi, zaten çok mesafe alınan ve Batıda, Polis rejimi olarak anılan nizamlara sürükleyebilir./ Bu ise çok hazin bir sonuç olur. Hele Cumhuriyetin ellinci yıllarında...” (Aydemir 1976, s.447).

Cumhuriyetin artık 100.yıllarındayız. Hazin bir sonuç.

Otoriteryenizmde iktidara itiraz etmemek, dışarda kalmak yeterli bir şart. Totaliter rejimlerde dışarıda kalmak yetmiyor, bizzat her tür hal hareketin rejime uygun olması gerektiği, bunun sağlanması için parti-polis-yargı sisteminin tüm yurttaşlar, başta da okul, bilim ve medya üzerinde kullanıldığı rejimleri anlatıyor.

TGS: “Basın Belada”. Her tür hak ve özgürlük baskı altında. Hakikat hakkı baskı altında.

Baskı çoğulculuğun, demokrasinin karşıtını oluşturuyor; otoriter rejimlere karşılık sayılıyor. Basının tümden biat etmesi totalitarizme denk düşüyor.

Yaşamı boğan totaliterleşen rejimlerin ömrü totaliterleşme derecesi arttıkça uzamıyor, aksine kısalıyor, hele de tebaasına doğru düzgün bakamayacak hale de gelmişse ömrü çok daha kısalıyor. Bunun hızlanıp yavaşlaması da toplumsal dinamiklere bağlı bulunuyor.

Basının başı belada değil de rejimlerin başının basınla belada olması demokrasiye mi işaret ediyor?

Adnan Gümüş

9.05.2021 11:32:40

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI