BASIN ÖZGÜR DEĞİLSE TOPLUM TUTSAK DEMEKTİR
GÜNCEL 23.07.2018 16:03:44 0

BASIN ÖZGÜR DEĞİLSE TOPLUM TUTSAK DEMEKTİR

BASIN ÖZGÜR DEĞİLSE TOPLUM TUTSAK DEMEKTİR

Türkiye Gazeteciler Federasyonu, basında sansürün kaldırılışının 110. yıldönümü nedeniyle yaptığı açıklamada, “Bir ülkede medya özgür değilse, o ülkenin toplumu da tutsak demektir” denildi.
Kısa adı TGF olan Türkiye Gazeteciler Federasyonu Yönetim Kurulu adına 24 Temmuz nedeniyle bir açıklama yapıldı. Genel Başkan Yılmaz Karaca’nın yaptığı açıklamada, medya özgürlüğünün toplumun da özgürlüğü anlamına geldiğine vurgu yapıldı. Açıklama aynen şöyle:
“24 Temmuz 1908 yılı, gazetecilerin ve gazetecilerin, dönemin iktidarının doğrudan sansür uygulamasına karşı çıktıkları bir tarihtir. Dolayısıyla 24 Temmuzlar ‘Basın Bayramı’ olarak kutlanması kararlaştırılmıştır. Ne var ki o tarihten bu yana basın tam anlamıyla özgür olamamış, sansür her dönemde biçim değiştirerek devam etmiş, Türk Medyası aradan geçen bunca yıla karşın evrensel standartlarda bir basın hürriyetine kavuşamamıştır. Bu nedenle de 24 Temmuz Basın Bayramı ifadesi hep sözde kalmış, basın kuruluşları ve gazeteciler tarafından hiçbir zaman gerçek bir bayram olarak kutlanmamış, tam tersine basın özgürlüğü ve sansürün her çeşidiyle bir mücadele günü olarak anılmıştır. Dolayısıyla şurası kesindir ki, 24 Temmuz tarihi ülkemiz basını açısından anlamını yitirmiş bir tarihtir. Bunun içindir ki gazeteciler, basında sansürün dolaylı yöntemlerle devam ediyor olması nedeniyle bu günleri bir anma, dayanışma ve basın özgürlüğü ile ilgili bir mücadele günü olarak tanımlarlar. Nitekim TGF, 24 Temmuzların resmi tarihte belirtildiği gibi sözde bayram olarak değil, özde ‘Basın Özgürlük ve Dayanışma Günü’ olarak anılması gerektiğini ısrarla savunmaktadır. Bu nedenle diyoruz ki; basın üzerinde uygulanan baskılara son verilmelidir. Gazetecilere yönelik baskı, fiziki saldırı ve tehditlerin önüne geçilmeli, henüz yayınlanmamış haber, yazı, röportaj, dergi, kitap v.b. gibi eserlere karşı getirilen ön yargılı yaptırımlara izin verilmemeli, internet sitelerine erişimler keyfi kararlara dayanmamalı, radyo ve televizyon kuruluşları hakkında haksız yaptırımlar uygulamaya konmamalı, basın ve ifade özgürlüğü evrensel standartlar düzeyine yükseltilmelidir. Çünkü bir ülkede medya özgür değilse, o ülkenin toplumu da tutsak demektir. TGF sansürün her türüne karşıdır ve basın özgürlüğünün de sonuna kadar savunucusudur.”


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°