BAYRAM GELMİŞ NEYİ ME?

BAYRAM GELMİŞ NEYİ ME?

Siyaset ve siyasetçi yasama, yargı ve Yürütme erkinin bağımsızlığına saygı duydukça parçası olduğu sistemi demokratikleştirir.  Bu temel 3 güç arasındaki güçler ayrılığı sistemin vazgeçilmezidir. Aksi halde ortaya otokrat eğilimler çıkar. Basın ise bunların dışında dördüncü güç olarak gerek sivil alanın, gerekse siyasetin etki altına almaya çalıştığı özde halkın haber alma hakkını yerini getirirken, perde ardında ise halkı manipüle etme fonksiyonu nedeniyle derin savaşlara konu olur.

 

Bugün çalışan gazeteciler günü kutlanıyor. En garibi ise “ Kovulan Gazeteciler” bir araya gelip grup oluşturmuş olsalardı bugün Türk basınının en büyük grubunu oluşturacaklardı. Editör, yazar, muhabir olarak ülkemizde konulan meslek erbabı sayısı bin iki yüz rakamını aşıyor. Bunların büyük çoğunluğu muhalif olarak ifade edilen iktidara yakın olmayan, ya da iktidarı eleştiren gazeteciler. Ancak iktidarın hışmı sadece onları vurmuş değil. Yıllarca yandaşlık yapan isimlerde belli bir zaman sonra değişik nedenlerle muhalif meslektaşları kovulurken alkış tutarken ve yapılan eylemleri savunurken kendileri de aynı kaderi yaşadılar.  Hatta kovulacak ve kovulması gereken meslektaş listesi yazan gazeteciler bile oldu.  Maalesef Türkiye’de iktidarı eleştiren her gazeteciyi bekleyen iki son var. Bunlardan birincisi sözde nedenlerle yargılanmak,  mesleklerini icralarından ötürü akla hayale gelmedik iddianamelerle ısmarla şekilde hapislere girmek,  ikinci seçenek ise işini kaybetmek.

 

Basın özgürlüğü konusunda çalışan Freedom House, raporunda Türkiye  'basının özgür olmadığı ülkeler' arasında gösteriliyor. Türkiye'nin son beş yılda Tayland ve Ekvador'un ardından basın özgürlüğünde en hızlı gerileyen üçüncü ülke durumunda. Rapor açık şekilde iktidar tarafından medya patronlarına sansür uygulandığını Cumhurbaşkanını eleştiren gazetecilerin işten atılmasının istendiğini yazıyor.

 

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün  ‘2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ raporuna göre ise Türkiye Nijer, Liberya, Zambiya, Mali ve Zimbabwe gibi ülkelerin gerisinde 180 ülke arasında 149’uncu sırada yer alıyor. Türkiye’nin haber alma özgürlüğü, siber sansür ve yayın yasağı gibi alanlarda gerilediği belirtiliyor.

 

Uluslararası Gazetecileri Koruma Cemiyeti’nin ‘Basına Karşı Saldırılar, 2015’ raporunda ise  Türkiye’nin gazeteciler için ‘açık hava Hapishanesi’ne dönüştüğünü yazılıyor. Alman Friedrich Ebert Vakfı da ‘Medya Barometresi-Türkiye 2014’ adlı araştırmasında Türkiye’ye 5 üzerinden 2.1 puanla ifade özgürlüğü sorunları olan ülke olarak tanımlanıyor.

 

Gazeteciler görev başında şiddet görüyor. Çalışma ortamlarında sürekli sansür ve otokontrol içinde mesleklerini yerine getirmede zorluk çekiyor. 200’den fazla gazeteci yargılanıyor. 30’dan fazlası cezaevlerinde tutuklu bulunuyor.  TV’ler ve gazeteler kapanıyor, el değiştiriyor ve iktidara hizmet eden aygıtlara dönüştürülüyor. Ana damar medyadan dışlanan isimleri ise bu kez internet sansürleri ve yasakları bekliyor. Akreditasyonlar engelleniyor.

Dünya basın özgürlüğü kriterleri arasında sayılan “Ekonomik ve siyasi baskılar nedeniyle ortadan kaldırılmış veya hiç değinilmeyen haberlerin varlığı, bazı medya kuruluşları, hükümet politikasının olumsuz yanlarına değinmemeleri, reklam ve satış boykotlarının kullanılması, medya kuruluşlarının ölçüsüzce belirli grup ve ellerde toplanması, devletin otoritesini doğrudan veya kontrolünde bulunan kurum ve şirketler aracılığıyla özel medya kuruluşlarına karşı kullanması, internette uygulanan sansür ve tekeller halen bir sorun olarak varlığını Türkiye’de sürdüğü sürece ülkemiz çalışan gazeteci bulmak konusunda da sıkıntılar yaşayacaktır. Türkiye basın alanında denizin bittiği, sözün bittiği yerdedir. Türkiye “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”’nü kutlayacak ne enerjiye, ne de öyle bir sektöre sahiptir. Basın üstündeki baskılar kalkıncaya, özgürlükler ve yasal haklar güvence altına alınıncaya kadar 10 Ocak  ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ olarak değil başka birisimle anılmalıdır. Ortada ne bayram vardır ne de kutlanmaya değer bir şey.

İsmail GÜNEŞ

9.01.2016 22:40:28

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI