BİLELİM BİZ ÖNCE...
Manşet Haber 24.10.2020 11:46:00 0

BİLELİM BİZ ÖNCE...

BİLELİM BİZ ÖNCE...

Şöyle bir tabela vardı sosyal medyada:


“Yahudi hahamdan açıklama: Türklerden kurtulabilmenin, Türk’ü pasifize etmenin tek formülü Orta Doğu’dan milyonlarca Kürt’ü, Arap’ı Türkiye’ye yerleştirip, Türk’ün tüm enerjisini, kaynaklarını Türklük- Türk devleti uğruna harcanmamasını sağlamaktır. Tüm enerjisini Kürt’e, Arap’a harcamasını sağlamaktır…”


Altındaki notları bir görseniz, kılıç/ kalkan sallayan/ sallayana! Yahudi hahamın bu sözleri söyleme olasılığını bile düşünmeden, kanımca geçtiğimiz yıl Kadir Mısırlıoğlu’nun “keşke Yunan galip gelseydi” sözlerine gözlerini yumanlar bile vardı aralarında.


Yahudi haham dememiş olsa, Ortadoğu’da oluşturulmaya çalışılan BOP denilen oluşumu, ülkemizdeki yaklaşımı, ülkemize yönelen insan akışını, yurttaşlarımızdan alınıp dışarıdan akanlara verilişini, her türlü oluşan kaygıları, toplumsal yaşamdaki çıkmazları yok mu sayacağız, bizdeki işbirlikçilerini görmezden mi geleceğiz?


***


Bu ülkede yaşamını sürdüren, onlarca yıldır bu ülkenin her tür yazgısında el-ele veren, bunu yaparken hiçbir “etnik/ inanç” gözetmeyen yurttaşlara yapılan en büyük haksızlık bu!


Bu yurdun zorluklarında kol-kanat olmuş, Kurtuluş Savaşı’nda yakınlarını yitirmiş, doğal yıkımlarda kurtaracağı bir canlıyı aramış, kapısını çalanın kim olduğunu düşünmeden açlığına ya da yorgunluğuna merhem olmuş, birlikte ekonomisinden etkilenmiş, birlikte dolu altında kalmış, birlikte aynı havayı solumuş bir “ulus” olarak bakmalı ülkemize…


Bu birlikte olma “varsıllığından” öyle güzellikler oluşmuş ki; birlikte gülmüşüz, birlikte bilmişiz, birlikte üleşmişiz, birlikte acılanmışız…


Sanatı, toprağı kullanmayı, yemek çeşitliliğini, bilimi, araştırmayı, el becerilerini; sayın sayabildiğinizce…


Ulusal sınırlar içeresinde yaşamını sürdüren “hiç kimseyle” ayrılığımız yok!


Asıl sorun, bu ülkenin yurttaşı açlık sınırı altında/ boğularak yaşama tutunmaya çalışırken; sığınmacılara “kırk milyar” harcanması, üstelik “daha da çok” harcanacağının açıklanması…


***


Yahudi hahamın söylemiş olabileceği sözleri düşünmüyorum bile…


Ancak yaşanan covid 19 sürecince bile yurttaşın yaşadıklarının göz ardı edilmesi yoruyor beni!


Yapılan açıklamalara göre “ekonomide” yükselme gösteriliyor, bizdeki bu salgından etkilenmeyişi “tüm dünya” kıskanıyor da, “neden” acaba bir “grip aşısı” sağlanamıyor?


Yoksa sağlanmak istenmiyor mu, kasım ayı kapıda olmasına karşın daha kimin kullanacağı, aşının kimlere verileceği, ne zaman uygulanacağı belirsiz!


İşsizlik almış başını gitmiş! Üniversite mezunlarının boşlukta duruşunu “herkes” izliyor! Bunlar görünmüyor/ bilinmiyor gibi, devletin kurumu “işsizliğin azaldığını” söylüyor!


Yeni iş olanaklarının oluşturulmadığı, üretim çarkının dönmediği, durağan emeğin üretime yöneldiği görülmeden “işsizliğin azaldığını” ileri süren bir yapı…


Neye şaşırmamız/ kızmamız gerekir bizim?


***


Bu ülkenin varlıklarına, kazanımlarına, değerlerine “kimsenin” dil uzatmasını engellemeni yolu, “insanını” tanımak/ bilmektir!


Dışarıdan “iki koltuk” gelecek diye, ülkenin önemli kaynakları “yabancıya” verilmek için çaba harcandığında, “yabancı” kafasına göre davrandığında, Telekom’un başına gelenler daha “sık” yaşandığında…


Yahudi haham, diye bir olgu çıkar karşımıza!


Sanki yaşanmayan, bilinmeyen bir olaymış gibi anlatılır, bir de kılıç/ kalkan sallanır!


Komşumuzu, sokağımızı, kentimizi bilelim biz önce; olacaklar kapıdan geri döner, haham söylediği ile kalır yerinde!



KATMA DEĞER KONUSU…


Yer yer dillere pelesenk olan bir türkü vardır.


“Bakkal amca, bakkal amca (Ne var)/ Yağın var mı (Var var)/ Unun var mı (Var var)/ Şekerin var mı (Var var)/ Ne duruyorsun? (Ne yapayım)/ Helva yapsana, helva yapsana” der, türküde…


Yağınız var, ununuz var, şekeriniz var, ancak bunu “helva” yapacak “bilgi” yok!


Pamuğumuz var, buğdayımız var, narenciyemiz var, mısırımız var, fıstığımız var…


Adana’nın giriş çıkışlarında “atıl” durumda, duvarları patlamış, boyaları dökülmüş, menteşeleri pas içerisinde bekleyen, avlusunda her tür yaban otlarının boy aldığı fabrikalarda bu saydıklarım vardı!


Adana, Adanaydı! Toprağı altın, insanları emekçi, sokaklar gülücük dolardı!


Katma değer konusunda Adana’da, tüm ilçeleri de sınıfta kalmış durumda!


Yerel yönetimlerin “işlerini” zorlatan konu da bu!


Belediye Başkanları ellerinden geleni yapmaya çalışsa, üreticiye yol göstermiş olsa da; “iktidarın” hem üretime, hem üreticiye, hem katma değere bakışı “yağ, un, şeker” konusunu bir başlarına ele almaktan yana çabalamakta…


“Helva” yapacak olanaklar ne veriliyor, ne isteniyor, ne de destekleniyor!


Kurtuluşun “helva”, helvanın da katma değerli ürün olduğu bir bilinse…


YAZARLAR

35.8° / 20.3°