BİLİM VE AKIL
Manşet Haber 24.11.2021 21:45:27 0

BİLİM VE AKIL

BİLİM VE AKIL






Bizim Arapça medreselerde eğitim gördüğümüz dönemde, Japonlar da Çin Medreselerinin etkisi altında idi. Bu yüzden, Japonlar iki asır tarih dışı kaldı. 1854’te Amerikan Komodor’u Perry birkaç savaş gemisi ile Japonya kapılarını zorlayıp, şereflerini kırıcı ve yüz kızartıcı bir antlaşmayı zorla imzalatınca, Japonlar Batıya köle olmamak için iki fikir geliştirdi: Gavuru kesmek, ya da Batılı olmak; Batı’nın üstünlüğünü sağlayan neyse, öğrenmek ve benimsemek.





Batıcı bir parti kuruldu; önce İmparator’a eski otoritesini kazandırdı, sonra da,düzeni İto ve Tonye adında iki genci gizlice İngiltere’ye gönderdi. Bu iki genç bir çok güçlüğü yenerek Batının bilim, teknik ve kültürünü öğrendiler. Demiryolları, Endüstri metotları, buharlı tekne, telgraf, zırhlılar en fazla dikkat çekenlerdi. Dönüşlerinde biri başbakan, diğeri bakan oldu. Derebeylik geleneklerini kaldırdılar, çeşitli reformlar yaptılar ve 1868’de halkı temsil eden ilk meclisi kurdular.





Son derece muhafazakar olan Japon halkı reformlara karşı direndiler. Ama aydınlanmacı İmparator, meclis, hükumet ve ordu, 1877’de başlayan isyanları son derece sert yöntemlerle bastırdı.





Batıcı partinin ilk işi Çin medresesini yıkmak oldu. Eğitimi tepeden tırnağa değiştirdiler. Amerika, İngiltere ve Almanya’dan her alanda uzmanlar getirdiler. Resim ve heykel sanatları için İtalyan sanatkarlarla işbirliği yaptılar. Fransız medeni kanununu benimsediler.





1925’te seçim kanununu çıkardılar. İki meclisli parlamento sistemine geçtiler. İlk parlamento seçimlerinde sadece eğitimli seçmen oy kullandı. Sayıları 460.000 idi. 1928’de oy kullanan eğitimli seçmen sayısı, 13.000.000 oldu.





Bilim, Japonya’ya 1868’de girdi. 1925’de Japon çocuklarının % 99.4’ü Batı eğitimi veren okullarda okumaktaydı ve 1927’de ise halkın %93’ü okuma-yazma öğrenmişti.





Felsefeleri, “Seçim bir danışma sistemidir. Bir toplum danışma hakkından önce bilgilenmeli, oy kulübelerinden önce okullar açılmalıdır. Yeteri kadar eğitim görmeyenin elinde oy pusulası, yalnız faydasız değil, tehlikelidir de,” idi.





Rehberleri Friederich Nietzche idi. Demişti ki, “Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır. Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir.”
Oysa biz Batı’yı ve üstün taraflarını daha iyi bilmeli idik. Batıya yolladığımız elçilerden biri, Champ Elysees yakınlarında oturduğu evin balkonunda ezan okuyarak tüm Paris’e ezan-ı Muhammedi’yi duyurmakla, Rusya elçimiz davetli olduğu resepsiyonda yatsı vakti gelince hemen bir salon açtırarak namaz kılmakla övünüyordu.





Bugünkü Batı uygarlığının ana yurdu, eski Yunan bilim ve felsefesidir. Bu felsefenin temeli, insan aklını aramak, sormak, bilmek, açıklamak ve yorumlamakta özgür kılmaktır. Bu akıl özgürlüğü İsa’dan altı yüz yıl önce bizim yurdumuzun Ege kıyılarında doğmuştu ve bin yıl sürmüştü.





Orta Çağ’da, bin iki yüz yıl kilise ve papaz baskısı insan aklını özgürlüksüz bıraktığı sırada, Müslümanlar Yunan bilim ve felsefesinin ilk mirasçısı olmuşlardı. Bütün eski Yunan metinleri Arapça’ya çevrilmişti. Ve insan aklına özgürlüğünü geri veren ilk din reformu da İslam Sosyalistleri tarafından gerçekleştirilmişti. Bilim dili Batı’da Latince iken, Doğu’da Arapça olmuştu.





İslam’da akla özgürlük veren din reformu ile, Batı’da akla özgürlük veren din reformu arasında yedi yüz yıl fark vardır. Ama Batı medresesi pozitif bilimler ocağı olarak Yeniçağ’ı hazırlarken, 17. yüzyılda Osmanlı medresesi, pozitif bilimlere kapılarını sımsıkı kapatmıştı. Muhteşem Süleyman, Şeyhülislam yönetiminde son derece katı bir ulema hiyerarşisini kurumlaştırarak, bir tür Müslüman Kilisesi benzeri yapı oluşturmuş, bir bakıma daha da korkuncu, dine zarar vereceği ve bu bilimlerle yetişenlerin ileride devletin başına bela olacağı gerekçesi ile matematik, felsefe ve kelam gibi pozitif bilim ve düşünce hayatı ile ilgili dersleri medrese programlarından çıkarttırmıştır. Oysa 17.yüzyıldan sonra Batı’da kilise bilim üzerindeki etkisini tamamen kaybetmişti.
18.yüzyılın sonlarında da pozitif bilimleri medreseye sokmayı bırakınız, “Talim gavur işidir,” diye Nizam-ı Cedid Ordusu lağvedilmiştir. Kışkırtıcıların elebaşısı yine bir din adamı, Şeyhülislam Abdullah Efendi’dir.





Alman İmparatoru ve Habsburg Hanedanı reisi 5.Şarlken, Fransa İmparatoru 1. Fransuva’yı esir almış ve Madrid Kalesine hapsetmişti. Fransuva’nın annesi, Devlet-i Âli Osmani’nin kudretli hükümdarı, Avrupalıların “Muhteşem” dediği Kanuni Sultan Süleyman Han’dan yardım istedi. Kanuni Şarlken’e bir tehdit mektubu göndererek, Fransuva’yı serbest bıraktırdı.





Aynı Kanuni şeyhülislam, “Medreselerdeki müspet ilimler talebeler arasındaki dini duyguları zayıflatıyor. Böyle giderse Batı Medeniyeti doğrultusunda eğitim almaya de-vam ederlerse, bunların oluşturduğu toplumu yönetmek zor olacaktır,” diye fetva verdi.





Sonra ne mi oldu? Fransuva hapisten çıkınca, ilk iş olarak, dünyanın en büyük bilim akademisi olan College de France’ı kurdu. Fetvayı alan Muhteşem Süleyman da başta Felsefe, matematik ve kelam olmak üzere medreselerden bütün müspet ilimleri kaldırdı.





Batı’dan yedi yüz yıl önce din reformunu yaptık; Japonya’dan yetmiş yıl önce Batı üstünlüğü karşısında ayağa kalktık ama İstanbul’un fethi yıllarında Batıyı içinden çıkardığımız Ortaçağ karanlığına kendimiz girdik. Üç silahlı gemiye boyun eğen Japonya’yı, kırk yıl içinde büyük devlet yapan uyanış, bizi Batı önünde çöküş ve dağılma yoluna götürdü.



YAZARLAR

35.8° / 20.3°