Bilimsel Çalışmalarda Türkiye Dünyadan Kopuyor mu?

Bilimsel Çalışmalarda Türkiye Dünyadan Kopuyor mu?

Son 30 yılda katıldığım birçok kongrelerde bugüne kadar edindiğim kişisel genel kanı Türkiye ve benzeri ülkelerin dünyadaki bilimsel gelişmelerden koptuğu yönündedir. Yüksek bütçeli ve nitelikli insan gücünü gerektiren bilimsel çalışmalarda bizim gibi ülkelerden çok fazla nitelikli araştırma/araştırmacı çıkmamaktadır. İleri teknoloji gerektiren birçok alanda olduğu gibi tarım biliminin bazı alanlarında ülke olarak çok etkili araştırma ve yayın yapmakta zorlandığımızı görüyorum. Örnek olarak son olarak Hollanda’da katıldığım Rizosfer (kök bölgesi) kongresinde rizosfer konusundaki çalışmaların takip edilmesinde temel araştırma alt yapısı ve ileti teknoloji kullanımından yoksun olmamız nedeniyle süreci takip etmekte zorlandığımızı görüyorum. Kongrelerde işlenen konular ile ülkemizde ilgili alanda/alanlarda yapılan sınırlı çalışma arasındaki ciddi farklılıkların olduğu ve ülkemizin ileri toprak altı kök bölgesi konusundaki çalışmaları çok geriden izlediği kanısı oluşmuştur. Hatta temel, biyokimya, eko-fizyoloji, mikrobiyal ekoloji, popülasyon biyolojisi ve moleküler biyoloji alanlarındaki temel bilgi ve araştırma yetersizliği nedeniyle dünya bilimsel çalışmalarından ve süreçten koptuğumuzu araştırma sonuçlarımızın sunulmasında yaptığımız karşılaştırmalarda daha iyi hissediyorum.
Yayınlarımızın Etkisi ve Refere Edilme Düzeyi Dünya Ortalamasının Altında
Türkiye bilimsel yayın sayısından çok yayınların etki faktörü ve atıf alma niteliği yönünden çok sorunlu görülüyor. Ayrıca bizlerin yaptığı yayınların genelde etki (impact) faktörü düşük ve yayınlara yapılan atıflar düşük kalıyor. Son 7-8 yıllık verilerde ise giderek daha da kötüleştiğimizi görüyoruz. Türkiye bazı teşvikler ve akademik yükseltmelerdeki kaygılardan dolayı WOS üzerinde taranan hakemli dergilerde üretilen bilimsel makalelerde ciddi bir sıçrama yaptı. 2007 yılına kadar belirli bir yükselme eğilimindeki ülkemiz artık durağan bir konuma geçmiş ve 2014 yılı itibarı ile WOS verilerine göre her ne kadar dünyada toplam 26672 yayın ile dünyanın 17. sırasında yer alıyorsa da bilimsel yayınlarda dünyadaki payı % 1,3 ile ilk 67 ülke içinde 52. sırada yer alıyor (Onat, 2015). Buna karşın Hollanda 2014 yılında 50791 makale yayınlamıştır.
Patent sayısı ve teknolojinin kullanımı konusunda sorun yaşadığımız aşikârdır. Bilimsel çalışmaların gerçek yaşamdaki karşılığını örneklerle gösterecek olursak Bayram Ali Eşiyok (CBT say 1477) Türkiye tarımı ile Hollanda tarımı karşılaştıran yazısında belirtiği üzere Hollanda gibi ileri teknoloji kullanan bir ülkenin tarımsal katma değeri 10 kat, tarımsal ihracatı 6 kat daha Türkiye’den daha fazla. Unutmayalım Türkiye Hollanda’nın 20 katı büyüklüğünde bir alan sahip. Bütün bu göstergeler gelişmişliğin tamamen bilim ve teknolojinin kullanımına bağlı geliştiğini gösteriyor.

Temel Bili Alt Yapımız Yetersiz. Nedeni Orta Öğrettim Eğitimimizden Kaynaklanıyor
Türkiye’nin son TEOG, LYS ve PISA sınav sonuçları ile bilimdeki kopuşumuz arasında ciddi bir ilişkinin olduğunu ileride ayrıca işleyeceğim. Aslında ülkemizde yıllardır günden güne kalitesi düşen eğitim düzeyi, üniversitelerin özerklikten uzak yapısı, araştırma kurumlarının bağımsız olmaması ve ülkemizin Ar-Ge harcamaları ile sınav sonuçlarımız bir bütün olarak işlendiğinde bilimde neden geride kaldığımız daha iyi anlaşılıyor. Son sınavlarda öğrencilerin Fen ve matematik soruları başarı durumu bize ileride Türkiye’nin bilim yapan ve dünyada ağırlığı olan bir ülke olmayacağımızın açık örneğidir. Türkiye dünyanın 19-20. Büyük ekonomisine sahip, ancak ortaöğretimde okuyan öğrencilerin okuduğunu anlamda OECD ülkeleri arasında 40. Bilimsel makale üretiminde 17. Sıradayız ancak bilime katkımız ve bilginin teknolojiye dönüştürülmesi yönünde 36-40. Bandı sıralarında bulunuyoruz.

Sorun Bilimsel Anlayışta Yatıyor
Araştırma teknikleri, konuların ele alınış yaklaşımı ve ürettikleri bilgi ve üretim yönünden çok çok gerilerde olduğumuzu gözlemliyorum. Görebildiğim kadarı ile gelişmiş ülkelerin üniversiteleri veya aratıcıları konuya temelden soru sorarak ve hipotez kurarak başlıyorlar. Gelişmiş ülkelerdeki araştırıcılar konulara temel bilimler ekseninde sorgulama ile başlamaktadırlar. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerden gelen araştırıcıların ise halen durum tespiti ve verim artışı konularına yöneldiği görülüyor. Bu durum dünyadaki bilim çalışmalara ülkelerin GSMH’den Ar-Ge aktardıkları katkıları, temel bilimlere verilen önem, bilimsel bilgi birikimi ve köklü eğitim sistemlerine verilen önemle paralel geliştiği görülmektedir. Bunun birçok nedeni olduğunu biliyoruz. Ancak sınırlı sayıda ilgi duyan araştırıcı ve bilim yazarı dışında devlet katında ve bilim kuruluşları nezdine tartışıldığını sanmıyorum. Şahsi görüşüm, konunun maddi boyutunun ötesinde bilime önem verme anlayışı ve yaklaşımı konusunda sorunlu olduğumuzu düşünüyorum. Görebildiğim kadarı ile bilimsel konularda daha az okuyoruz. Kendi payıma analitik düşünme, kritik okuma ve sistematik çalışma metodolojisine sahip olmadığımızı düşünüyorum. Bir bütün olarak bilimsel araştırma yapmanın temel gereksinimi olan temel bilimler bilgilerden yoksun olduğumuzu fark ediyorum.

Nitelikli İnsan Gücü Yetiştirmekte Başarılı Olamadık
Son yıllarda üniversitelerin nitelikli insan gücü yetiştirmede istenilen düzeyde eğitim vermediği sıkça eleştiri konusu olmaktadır. Üniversitelerdeki ara eleman sorunu, elemanlarının teknik bilgisi, araştırıcıların temel bilgiyi yeterinde kullanamaması bilimsel araştırmalardaki kısırlığın önemli nedenlerden biri olabilir.
ÖSYM her yıl 500 bine yakın genci üniversitelere yerleştiriyor. Dört yıl sonra yapılan ALES sınavlarda öğrencilerin çoğunluğu asgari koşul olan puanı olan % 50’yi alamıyor. Üniversitelerimizin birçok birimine lisansüstü eğitimi için asgari şart olan yabancı dil ve ALES puanını aşamadığı için genç araştırıcı kazandırılamıyor, nitelikli bilim insanı akışı (taze kan) sağlanmıyor.
Bütün bu veriler eğitim sistemimizde ciddi bir paradoksun olduğunu ve bundan dolaylıda bilim ve teknoloji üretmede ilerleme kaydedemiyoruz.
Bu konu zaman geçirilmeden YÖK ve üniversiteler tarafından mutlaka acilen önlem alınmayı gerektiriyor. Bu bağlamda ülkemizin temel eğitim ve bilim politikasını, üniversitelilik anlayışını ve araştırma yöntemlerini yeniden gözden geçirmesinin ülkemizin belirli alanlarda öncü konuma geçmesi için önemli olduğu düşüncesindeyim.
Bütün göstergeler ülkelerin bilimsel başarıları ülkelerin gelişmişlik ve kalkınma düzeyi ile doğrudan orantılıdır. İleri teknoloji üreten ve ihraç eden ülkelerinin bilime katkıları da genel de yüksek olmaktadır. Bu ülkelerin genel karakteri üniversite ile siyaset arasındaki ilişki sınırlı, düşünce özgürlüğü nispeten daha iyi, liyakate dayalı proje, maddi destek ve akademik kadro almalarıdır. Üniversiteyi halen ders verilen ve ülke için diplomalı insan yetiştiren birer devlet kurumu olarak görülüyorlar. Türkiye’nin en ciddi sorunu eğitim ve bilimsel gelişmemiştik olmasına rağmen maalesef bilim ve üniversite toplumun ve siyasilerin gündemlerinin çok çok gerisinde bulunmaktadır. Bilim, felsefe, tartışma, bilgi üretme, bilgiyi teknolojiye dönüştürme konusu yine ne yazık ki devlet ve toplumumuzun hatta hatta çoğu üniversitemizin de çok gündeminde değildir.

Bilim Kuruluşları Özgürce Sorunları Gündeme Taşımalı ve Çözüm Önerileri Geliştirmelidirler
Uzun zamandır üniversitelerimizin özerk olamaması, üniversiteleri iktidarların karşısında eli kolu bağlı duruma getirmiştir. Bilim insanı yetiştirme programımızın artık çağın gereklerine cevap vermediği gün gibi, üniversite geleneklerinin kaybolmasına neden olmakta ve üniversiteleri verimsiz kılmaktadır.
Üniversiteleri bağımsız olmayan, özgürce bilgi üretmeyen hiçbir ülkenin sorunlarını çözme şansı olmaz. Türkiye’nin bugün karşılaştığı ekonomik ve sosyal sorunların çözememesinin altında siyasilerin sorumluluğu yanında üniversitelerinde bilimsel bilginin üretilememesi sorunu da bulunmaktadır.
Bilim insanları olarak gördüğümüz gerçekleri ve kendi konumumuzu ve kapasitemizi bilmek ve eksikleri gidermek için bu tür geri bildirimleri yansıtmanın yararlı olacağı kanısıyla kongredeki/kongrelerdeki izlenimlerimi paylaşmayı uygun gördüm. Bilim insanı olarak görevlerimizden biride toplumu aydınlatmaktır. Sanıyorum bu benzeri konular YÖK, TÜBİTAK, TÜBA ve Üniversitelerimizin ilgili bilimsel ve akademik kurallarında konuşuluyordur.

Özet olarak Türkiye başta tarım bilimleri olmak üzere birçok alanda bilimsel gelişme yönünden kendi ekonomik büyüklüğündeki ülkelerden çok gerilerde bulunuyor. Türkiye üniversitelerinin temel alt yapı ve teknoloji kullanımının ötesinde bilimsel anlayış (zihniyet) olarak dünyadan koptuğumuzu bilimsel verilere bakarak görebiliriz. Dünyanın 20 büyük ülkesi, ancak öğrencileri okuduğunu anlamda 40. Sıralarda. Bilimsel makalelerin atıf almada 38. Sıralarda. İleri teknoloji, paten almada çok daha gerilerden seyrediyoruz. Üniversitelerimizin bilim ve teknoloji üretme potansiyeli sınırlı, dünyada bilime katkı payımız düşük ve yayınlarımızın kalitesi sorgulanabilir düzeyedir.
Ülkemizin eğitim, bilim ve üniversite sorunu bilinenden da çok ciddi. Bir an önce soruna el atılmalıdır. Bütün bu ölçülebilir kriterlerin iyileştirilmesi ciddi düzenlemeler ile mümkündür. Yoksa yazık olur ülkemize.
Ne Yapılmalı?
1. Bilime bakış anlayışımız (bilimsel anlayışımız) köklü değişim gerektiriyor. Bilimin doğasına uygun köklü bir yapılanma devlet katında siyaset üstü bir anlayışa ele alınması ve bağımsız olması ŞART.
Çok acilen Türkiye’nin uzun erimli Bilim ve Teknoloji politikası belirlenmeli. Üniversite ve araştırma kurumları acilen özerkleşmeli ve bilim kuruluşları olması gereken geleneklerine kavuşmalı.
2. Bilim insanı yetiştirme programı bilimsel ilkelere ve liyakat uygun yapılmalıdır. Bilim insanı yetiştirme sistemi yeni baştan evrensel ölçekte ele alınmalıdır. Üniversitelerin akademik kadrolarının kaynağı olan nitelikli lisans ve lisansüstü eğitim sistemini çağın gereklerine uygun koşullara getirilmeli. Bilim ve araştırmaya ayrılan GSMH gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarılmalıdır.

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ,
Çukurova üniversitesi öğretim üyesi,
iortas@cu.edu.tr, https://www.facebook.com/iortas, Tweeter; İbrahim ORTAŞ ?@iortas

İbrahim ORTAŞ

23.08.2015 21:13:37

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI