BİR ANI BİR HAYAT...

BİR ANI BİR HAYAT...






Babam evin yakacak odununu, zeytinyağı, un, bulgur, salça, kuru bakliyat, pekmez, meyve gibi tüm ihtiyacını köyden karşılıyordu.





Bağa, bahçeye kendisi bakıyor, buğday ve pamuk ekilen on dört dönümlük tarlamızı da icara veriyordu. Yarıcı denilen kişi, tarlayı ekip-biçiyor, gelirini babamla paylaşıyordu.





Annem evin tüm işini üstlendiği gibi yedi çocuğun tüm kahrı, eziyeti de onun sırtındaydı. Yemek, çamaşır, temizlik hep onun eline bakıyordu. Üstüne üstlük hastaydı ve babamın ona olan ilgisizliği de cabasıydı.





Devamlı ya sağ ya da sol böbreği üzerine sıcak su torbası veya sobada ısıtılıp bir beze sarılmış taş koyardı. Sıcak ona iyi gelir, rahatlardı. Oysa bir doktora gitse tamamen iyileşebilecekti. Belli ki böbreklerinde ya iltihap vardı ya da kum. Zaten kendisi derdi ‘devamlı kum döküyorum’ diye. Köyde yaşarken de soğuk kış günlerinde tuvalete gittiğinde dakikalarca kıvranır dururmuş.





Evde ısınmak için soba vardı. Sobada yakacak olarak odun kullanıyorduk. Odunu babam köyden getirirdi. Hafta sonları köye gider, dağdaki çalıların köklerini kazma ve balta kullanarak söker, bir yerde biriktirdikten sonra kamyonla eve getirirdi.





Ormandan ağaç kesmek yasak olduğu için bazen odun getirdiğimiz kamyon yolda korucular tarafından durdurulur ve kontrol edilirdi. Kesilmesi yasak olan bir ağaca ait parçalar bulunduğu takdirde ceza yazarlardı.





O zamanlar bir çam ağacı kesmenin cezası iki ay hapislikti. En büyük ağabeyim yeni evlendiğinde böyle bir suç işlediği için iki ay yatmıştı.





Bu yüzden köylüler değil çam kesmek, dalını kırmaya bile korkardı.





Annem köyde edindiği alışkanlıkları şehirde de sürdürüyordu. Örneğin çamaşır yıkamak için evimizin bulunduğu sokakta ateş yakar, beyaz çamaşırları büyük bir kazan içinde kaynatırdı. Yıkadığı çamaşırları, kurutmak için sokağa dikilen iki direk arasına asardı.





Ekmeğimizi yine bu ateş üzerine koyduğu saçta pişirirdi. Evdeki kuzine ise her işe yarardı. Üzerinde bazlama ekmek yapılır, fırınında da börek ya da değişik et yemekleri pişerdi.





Annem evde devamlı bir şeylerle meşgul olurdu. Gününün büyük bölümü ise mutfakta geçerdi. Çok çalışır, yorulurdu. Dokuz kişilik ailemizin yükünü çekmek gerçekten zordu...





('Annemin çocukları” adlı romanımdan…)





***





Hayatın kahrını çeken tüm annelerin 14 Mayıs Anneler Günü’nü kutlarım. Geleceğin aydınlık ve mutlu günleri onların olsun.







Tuncay DAĞLI

14.05.2023 14:50:29

YAZARLAR


CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI

“AYÇİÇEĞİNDE ÜRETİM TÜKETİM KADAR ARTMIYOR”

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ PAYDAŞ TOPLANTISI

KARALAR MAKAMINI ATA ERGÜL’E TESLİM ETTİ

TÜRKİYE'NİN “SANAYİ” TEMALI TEK GENÇLİK KOŞUSU

PORTAKAL ÇİÇEĞİ KUPASI TENİS TURNUVASI

ABB BAŞKANI ZEYDAN KARALAR’DAN 23 NİSAN MESAJI

VALİ KÖŞGER’İN 23 NİSAN MESAJI

DEMİRÇALI: “ÇOCUKLAR BİZİM YARINLARIMIZ”

ÇİFTÇİLERİN SGK UYGULAMALARINDA YAŞADIĞI SORUNLAR

TGC TÜRKIYE GAZETECILIK BAŞARI ÖDÜLLERI SAHIPLERINI BULDU

ADANA PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALI SONA ERDİ

DOÇ.DR.GÜRKAN ATEŞ ABB GENEL SEKRETER YARDIMCISI OLDU