BİR, BİR ÜLKEYİ TERK EDİYORLAR
GÜNCEL 30.01.2023 18:46:49 0

BİR, BİR ÜLKEYİ TERK EDİYORLAR

BİR, BİR ÜLKEYİ TERK EDİYORLAR


Bir okuyucum alttaki kelimeleri bana yazmış. Ülkenin geldiği durumu çok güzel özetlemiş.
Giderken de duygularını bırakıp gidiyorlar.
Çocuklarımın iyi eğitim almasını istiyorum.
Hiç tanıdığa ve torpile ihtiyaçları olmadan başkalarının iş hakkını gasp etmeden, liyakat sahibi oldukları işi yapabilmeleri için.
Kendim ile ilgili tüm idealleri  gerçekleştirdiği için.
Ailemin yarınlarını kendi ülkemde göremediğim için
Yeni dil, yeni yol, yeni kültür, yeni deneyimler, kendime yeni bir hayat hediye etmek keşke dememek için
Daha az stress, ailemle daha çok zaman geçirmek istediğim için
Yüzümüzdeki gülümseme çalındığı için
Dinin, siyasetin ve mafyanın bu kadar suç devleti olmadığı başka yerlerde olmak istediğim için.





Hırsızlığın, arsızlığın, sapıklığın, şerefsizliğin, dedikodunun, kıskançlığın! Hiç olmaması belki imkansız ama az görüldüğü yerde yaşamak istediğim için
Ha bu gün düzelir, Ha yarın düzelir diye çocuklarımızın daha beterini yaşayacağı endişesi bu kararı aldırdığı için
Mesleğimi Almanya'daki resmi bir şekilde devam edeceğim.
Bana değer veren, müşteri ve arkadaşlarım, umarım kendimi ifade edebilmişimdir. Yaşamıma çok güzel insanlar biriktirdiğim ve beni anlayacağınız düşünerek
Sağlıkla kalın, hoşça kalın aklınıza mukayyet olun.
İyi olanda kötü olanda kalbinin ekmeğini yesin.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°