BU GÜNAHIN BEDELİNİ KİM ÖDEYECEK? BU ACILARI KİM TELAFİ EDECEK?

BU GÜNAHIN BEDELİNİ KİM ÖDEYECEK? BU ACILARI KİM TELAFİ EDECEK?

Hukukçu değilim; hukuku bilmem ama zaman buldukça elime geçenleri okuyup bilgi sahibi olmaya çalışırım. Yıllar, yıllar önce okuduğum bir kitapta hukukun evrensel kurallarına dair aklımda yer eden bir cümle şu:
“Şüphe sanığın lehinedir. Sanığa isnat edilen suç, ispat edilinceye kadar sanık suçsuzdur.”
Galiba KHKlar ile bu kural şu şekle döndü: “Biz seni, kendimize göre suçlar uydurarak içeri atarız; masum olduğunu sen ispatla.”
İnanılmaz, korkunç, faşizan bir uygulama. OHAL Komisyonu’nun 2021 yılı faaliyet raporuna göre, 125.678 kamu görevlisi ihraç edilmiş. Onuruna yediremediği için intihar eden KHKlı sayısı 100’ü geçmiş. İşsiz bırakıldıkları için, her türlü işte çalışmak zorunda kalan KHK’lılardan iş cinayetleri sonucunda ölen kişi sayısı ise tam olarak bilinmiyor.
Bir de zulmün son perdesi, insanı kahreden, insanı insan olduğu için utandıran bir konu var ki, cinayetten beter. Görevinden atılan, ama suçunun ne olduğunu bilmeyen, bu yüzden de kahrından, ya da diğer sebeplerden hapiste ölenler… Ve dalga geçer gibi bunların evine, ”Masummuşsunuz, görevinize dönebilirsiniz,” diye kararname gönderilenler. Öldürdüklerinin bile, öldüklerinin bile farkında değiller.
İşte hapishanede ölen ve öldükten sonra göreve iade edilenlerden bir demet:
1. Zeynep Binen,
2. Yurdal Gökçe,
3. Ahmet Çoban,
4. Atila Yalçıntaş,
5. Mustafa Çamaş,
6. Salman Taş,
7. Yahya Barça,
8. Emine Yürükçü,
9. Mehmet Nasır Sönmez,
10. Ömer Faruk Arsoy,
11. Gökhan Açıkkollu,
12. Mücahit Karataş,
13. Kazım Kurnaz,
14. Bülent Uçar,
15. Necdet Kalkan.
Bunlar öğretmen, polis, avukat, doktor, asker, her türlü kamu görevlisi. Yıllardır sebebini bile bilmeden hapis yatarken ailesini kendisiyle birlikte, aç, susuz, perişan, çaresiz bırakan zulme uğramış, zulüm altında ölen insanlar.
Çok şey var diyecek, diyemiyorum. Boğazımda düğümleniyor kelimeler. “Öldükten sonra görevine dön,” emri ha… “Allah sizi bildiği gibi yapsın,” diyeceğim ama onun bir şey bildiğinden emim değilim ki… Öyleyse, dilerim en sevdikleriniz, müstahak olduğunuz sonunuza şahit olur..
Susmak istemiyorum ve aklıma Mehmet Akif Ersoy’un,
“Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı,” diye feryadı geliyor ve haykırmak istiyorum:
“Câni geziyor dipdiri... Can vermede masum
Suç başkasının da niçin, başkası mahkûm?”

SAHİ,
• BU GÜNAHLARIN BEDELİNİ KİM ÖDEYECEK?

• BU ACILARI KİM TELAFİ EDECEK?

25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

29.09.2022 19:35:59

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI