Bu Noktaya Nasıl Gelindi?

Bu Noktaya Nasıl Gelindi?


Herşey okyanus ötesinde planlandı ve uygulandı. 2001 de ekonomik kriz yaratıldı ve akabinde ABD den Kemal DERVİŞ kurtarıcı olarak Türkiye’ye gönderildi. Evet‘kurtardı’ ülkeyi. Çok yüksek faizlerle ülke borçlandırıldı ve belini doğrultamayacak hale getirildi.

Ve Kemal DERVİŞ bir Amerika seyahati sonrası durduk yere siyasi istikrarsızlıktan söz etti ve erken seçim istedi.Çünkü Amerika Irak’a girecekti ve o günkü hükümet ve parlamentodan buna onay çıkmazdı. Ve dağıldı hükümet. Erken seçime gidildi ve AKP iktidara taşındı.

2002 seçimleri. Baraja takılan partilen oy toplamı 13.5 milyon. AKP 10.8 milyondu. %34 oya karşılık TBMM de sandalyelerin %65 ini kapıyorlardı.

Ilımlı islam okyanusun ötesinden şekillendirildi ve ülkemizde uygulamaya konuldu.Faşizm darbeyle de gelebilir, seçimle de. Bunlar, tıpkı Hitler gibi seçimle geldiler.Değiştik dediler. Oysa, “Benim referansım islamdır” diyen biri değişemez.

Bu anlayış Sivas’ta 37 canı diri diri yakmıştır. Sivas’ta kurulan Cumhuriyet’i Sivas’ta yıkmaya çalıştılar.

Ve Amerika Irak’a girdi.

BUSH: “Benim yanımda ya da emrimde değilseniz karşımdasınız. Tanrı istedi, biz de Irak’ı işgal ettik.” diyordu.

Tayyip Erdoğan ise, Wall Street Journal’ deki yazısında: “Kahraman çocuklarınızın anavatana en az kayıpla dönmesini umuyor ve dua ediyoruz.” diyordu. Evet Kahraman çocuklar en az kayıpla anavatana döndüler ama arkalarında 1.7 milyon Irak’lımüslümanı toprağa gömdüler. Irzına geçtiler Irak’lı kadınlar ve genç kızların. Ve bizimkilerin gıkı bile çıkmadı.

Türkiye’nin felaketi tek başına Tayyip değildi. Felaket, bir Tayyip yaratan, kendi kaderini ona teslim eden halktı. Liboşlar, 2. Cumhuriyet’çiler, etnik ve mezhepsel temelde olaylara yaklaşanlardı.

Basın susturuldu. Sermaye terbiye edildi. Ordu Hasdal’a tıkıldı. Polis, devletin vurucu gücü haline getirildi.

Özgürlüklerin ırzına geçilirken türbana özgürlük tanınıyordu. Türklerin geleneğinde türban yoktur. Türban; önce Fransa’da ortaya çıktı. 1970 li yıllar. Filistinliler Lübnan’a yerleşti. Şiilerin kadınlarını rahatsız edince Şii lider Musa SADR bir başörtüsü modeli yarattı.

Bizimkiler dört elle sarıldılar bu işe. Başbakan, türban konusunda mahkemenin değil, ulemanın karar vermesini istiyordu.

“Laiklik bitmiştir, laik sistemin değiştirilmesi gerekir” diyen kişi Cumhurbaşkanı seçiliyordu.

Anayasa gereği Cumhuriyet’in şan ve şerefini korumak için yemin eden Cumhurbaşkanı Suudi Kralı’nın oteline gidip şeriat madalyası takıyordu.

Şeriat devleti kuruluncaya kadar sabırla bekleyeceklerini söyleyenler bugün bu sabrın keyfini sürmektedirler.

Herkes dinleniyordu. Kimsenin özel yaşamı kalmamıştı.

Anadolu’nun köylerinde “Tayyibe karşı gelmenin Allah’a karşı koymak” olduğu anlatılıyordu.

İslami ilkelere dayalı neo faşist bir polis devleti oluşturuldu.

Kadınla ilgili her şeye “tahrik” oldular. Darwin, Beethoven, Pir Sultan Abdal, Mustafa Kemal’e “tahrik” oldular.

Zengin ülkelerin yoksul ülkeleri sömürmesine küreselleşme dediler. Bizim oğlanlara da bu işin bekçiliğini verdiler.

Modern toplumun odağında sınıflar vardır. Bir yanda sermaye, diğer yanda işçi sınıfı vardır. Oysa bizim ülkemizde, eylemsiz, söylemsiz bir halkın yaşadığı Anadolu yarımadasında patronlar şeyh, çalışanlar mürit yapıldı. Böylece laik Türkiye Cumhuriyet’i islam imparatorluğuna evrildi.

İşçi sınıfı boğuldu, boğduruldu. Direnen Tekel işçilerinin başına gelmedik kalmadı. Örgütlenme özgürlüğü elinden alındı. 800 liraya aileler geçinmeye zorlandı. Makarna, kömür, bir çeyrek altın, arkasından Kuran’a el bastırıp oylarını aldılar bu yoksul, çaresiz, aç ve perişan halkın.

Doğuda ağalık, şeyhlik düzeni sürdürüldü. Elektrik, su kaçak kullanılıyor. Devlet düzeni yerleştirilemedi.

Beğenmedikleri tüm programları yayından kaldırdılar. Ekonomik darboğaza sokulan yayın organları yandaşlara satıldı. Doğan Grubuna 2008 de 826 milyon, 2009 da 3 milyar 750 milyon ceza kesildi. Oysa yandaşlara kamu bankalarından kaynak aktarıldı. Başbakan’2ın dünürünün sahibi olduğu Çalık Holdinge ATV ve Sabah ı alması için Vakıfbank’tan 750 milyon dolar kredi verildi.

Ben laik değilim diyen biri bu ülkeyi yönetemez. Oysa imamlar bile laik olmak zorundadırlar. Çünkü dünya işleri ile din inancı farklı şeylerdir.

Halkı öbür dünya ile aldatırken kendileri bu dünyanın nimetlerini yemekte sakınca görmediler. Bülent ARINÇ; annesinin 400 milyon TL., indirim sonrası 300 milyon TL. tutan taziye yemek parasını polis lokaline ödettiriyordu.

Siyasi partiler, siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdırlar. Ancak, siyasi partiler anayasa ve kanun hükümleri doğrultusunda faaliyette bulunurlar. Yoksa kapatılır. Çünkü, demokratik rejimin kendisini koruma hakkı vardır. Oysa bu hak, Ahmet Necdet SEZER’in tüm direnmelerine rağmen önce Deniz BAYKAL, sonra Anayasa Mahkemesinin çok sayın üyeleri tarafından boşa çıkarıldı.

Kendileri gibi düşünmeyen herkesi karşı kampta gördüler. Onları düşman bellediler. Başbakan, İmam hatipliler gecesinde: “Tencere tava çalanları yargıya şikayet edin. Yıllarca biz mücadele ettik. Şimdi de onlar mücadele etsin.” Diyebiliyordu.

Ve gelinen nokta:

-   Sana düşman,

- Bana düşman,

-   Düşünen insana düşman,

-   Kendisi gibi düşünmeyen herkese düşman,

-   Bilimsel akla düşman,

-    Dünya olaylarını ulemaya değil, bilime danışanlara düşman,

-   Teba olana dost, birey olana düşman,

-    Ben ümmetim diyene dost, ben Türk’üm, ben Kürdüm diyene düşman,

-    Sünnilere dost, alevilere düşman,

bir zihniyet ve kesim iktidarda.

İnsanlar, temel hak ve özgürlüklerinin sürekli olarak kısıldığını, daraldığını düşünüyor.Örneğin alkol yasağı. Hazret diyor ki: Adana’lılar Menderes Bulvarına pikniğe gittiğinde iki kadeh rakı içmesin. Bu nasıl olacak? Adana için, bundan büyük zulüm olur mu?

Kürtaj konusu. Kendisi üç çocuk yapıyor. Vatandaşa gelince yok diyor. Karısı kazara hamile kaldığında kürtaj yaptırmış olamaz mı? Başkası niye yaptırmasın? Kadınların apış arasında Başbakan’ın ne işi var?

Vatandaştan 3, sonra kesmiyor 5 çocuk istiyor. Vatandaş, sağlıklı besleyemediği, eğitim aldıramadığı çocuğu niye yapsın? Hem sana ne, vatandaşın kaç çocuk yapacağından?

Vatandaşın izleyeceği dizi filmleri bile kendisi seçmek istiyor.

-    Ülke dini kurallarla yönetilmek isteniyor. Eğitimde 4+4+4 yöntemiyle Cumhuriyetin temellerinin yıkılıp şeriat getirileceği endişesi var.

-    Tek adam diktatörlüğüne gidiliyor. Tayyip ERDOĞAN kendisini bu ülkenin tek hakimi olarak görüyor.

-    Düşüncesini dile getiren herkes, terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla soluğu Silivri’de aldı. Bu ülkenin Genel Kurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ, terör örgütünün başı suçlamasıyla içeriye tıkıldı ve müebbet hapse çarptırıldı.

-    Sürekli olarak Cumhuriyet’i kuranlara saldırılıyor. Atatürk, vb. arkadaşları küçük düşürülmeye çalışılıyor.

ü    Alevi yurttaşların hazzetmediği bir padişahın Yavuz Sultan Selim’in adını köprüye veriyor.

-    Barış süreci; BOP bağlamında, Ortadoğu halklarının kan ve gözyaşı üzerinde şekillendiriliyor. ABD-PKK-AKP arasında yönetiliyor. Kimseye bilgi verilmiyor. Toplumsal meşruiyet aranmıyor.

-   Halkta “ülkeyi İmralı yönetiyor” algısı var.

-   Türk halkı ABD nin güdümünde, dümen suyunda bir Türkiye istemiyor.

-   Adam sanki demircilerdeki yangın körüğü.

Dış Politika

-    Hükümetin Suriye politikasını halkın % 75 i desteklemiyor.

-    Ortadoğu’da şii, alevi, vb. halklar istenmiyor. Çünkü ılımlı islam konusunda bu halklara güvenilmiyor.

-   Süleymaniye’de askerin başına çuval geçirildi. Bizimkilerin gıkı çıkmadı. Amerika bir özür bile dilemedi. Abdullah GÜL: “Büyük devletler özür dilemez” dedi. Peki biz; çakal devlet miyiz?

Bu gibi olaylar, halkta derin yararalar açmış durumda. Onurunun kırıldığını hissediyor.

Sevgili dostlar,

Sormak yaşamaktır. Sormazsanız, sorularınız kaliteli olmaz ise yaşayamazsınız.

“Yalanın evrensel olduğu bir zamanda, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir.” demiş, OrsonWelles. Bu ülkenin aydın insanı, gerçeği, yalnızca gerçeği söylemek zorundadır.

Sonsöz: “Zengini hayırsız evlat, memuru boyalı avrat, siyasetçiyi kör inat batırır.” demiş, Osman BÖLÜKBAŞI.

Kendi batsın, batmasına ama bizi batırıyor, ülkemizi batırıyor.

06 Ağustos 2013.

Mahmut TEBERİK

Mahmut TEBERİK

10.08.2013 21:41:11

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI