BUNLAR NASIL İNSAN ya da İNSAN MI?

BUNLAR NASIL İNSAN ya da İNSAN MI?

Önce bildik bir hikaye, sonra günümüz insanının vahşeti…
Bir zamanlar Batılı bir arkeolog grubu, Afrika'da kayıp bir şehri bulmak için, eşya ve yüklerini, hayvanların ve yerlilerin yardımı ile taşıyarak, uzun bir yolculuğa çıkmışlardı. Zor doğa koşullarında, balta girmemiş ormanlarda ilerleyerek, nehirleri, çağlayanları geçerek yolculuğa günlerce devam etmişler.
Ama bir gün, yerliler birden durmuşlar. Taşıdıkları yükleri yere indirmişler, oturmuşlar ve hiç konuşmadan beklemeye başlamışlar.
Kayıp şehre bir an önce ulaşmak isteyen aceleci ve sabırsız Batılı arkeologlar buna bir anlam verememiş, zaman kaybettiklerini düşünerek rehberden yerlilerin neden durduklarını öğrenmek istemişler.
Rehber, yerlilerle bir süre konuştuktan sonra,uygar dünyanın temsilcilerine muhteşem bir ders vermiş: 'Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor.'
Evet, uygarlık hızla ilerliyor. Teknolojinin gelişimine yetişmek mümkün değil. Akıl almaz hızla ilerleyen uygarlık, insanlıkla arasındaki mesafeyi her gün biraz daha açıyor. “Acaba insanlık çok mu yavaş ilerliyor,” sorusuna bile, “Evet,” diyemiyorum. Diyemiyorum, çünkü bırakın ilerlemeyi, insanlık ileri bakarak, geri geri gidişini sürdürüyor Tüm ülkelerde değil belki ama benim ülkem için olumlu şeyler söylemem de mümkün değil.
Gelelim, “Bunlar nasıl insan, ya da insan mı,” sorusunun cevabına.
20 Şubat 2021… İranlı Zahra İsmailili eşini öldürmekten idam cezasına çarptırıldı. Avukatı Omid Moradi’nin, Zahra’nın eşini kendisine ve ailesine kötü davrandığı ve kızını korumak için öldürdüğünü söylemesi de bir işe yaramadı.
İnfaz Cumartesi günü,Rajai Shahr Hapishanesi'nde gerçekleştirilecekti. O gün idam edileceklerin sayısı 17, Zahra ise 17. idi Zahra’ya kendisinden önce 16 erkeğin idamı zorla seyrettirildi. Hangi yürek dayanır bilemem. Zahra gücü yettiğince dayandı.
Ve nihayet sıra Zahra’ya gelmişti. Tam asılmak üzereyken, kalp krizi geçirdi Zahra ve hayatını kaybetti. Öldü yani…Kurtuldu zannettiniz bu dünyanın pisliğinden, değil mi?
Hayır, kurtulamadı. Kayınvalidesi ısrar ediyordu, Zahra’nın idam edilmesi için. Hukukun üstünlüğü çok önemliydi uygar dünyada. Suç cezasız kalmamalı idi. Kalmadı. Zahra’nın cesedini astılar. Ölüyü astılar, yani. Sallandı darağacında, adalet yerini buldu. Kaynananın içi soğudu. Çünkü kaynanaya idam sehpasını tekmeleme hakkını da kullandırdılar.
ÖLEN DE ÖLDÜREN DE KADIN…KİMBİLİR BELKİ DE,
• KAYNANA SEHBAYI TEKMELERKEN, “ALLAHU EKBER,” DEMİŞTİR.
BEN YİNE SORUYU TEKRARLAYAYIM:
• BUNLAR NASIL İNSAN, YA DA İNSAN MI?




25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

24.02.2021 17:29:35

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI