BÜYÜK NİFAK VE AYRIŞTIRMA: ÖĞRETMENİ İŞSİZ BIRAKMA VE UZMANLIK SINAVI

BÜYÜK NİFAK VE AYRIŞTIRMA: ÖĞRETMENİ İŞSİZ BIRAKMA VE UZMANLIK SINAVI


Hem öğretmen işsiz hem çocuklar öğretmensiz. Hem öğretmen değersizleştiriliyor hem de eğitimin niteliği düşüyor. Hem öğretmen hem okul hem çocuk hem toplum hep beraber kaybediyoruz. Baştan kaybedeceğimiz bir oyun kuruyoruz: Kötü bir oyun.





Kötü oyunun iki yüzü 1980’lerden başlayarak öğretmen işsizliği ve daha güncel dijital çağdaki formuyla “uzman öğretmenlik sınavı.”





Öğretmenlik nedir, öğretmeni işsiz bırakmak ne anlama geliyor, uzmanlık sınavı ile ne yapmaya çalışıyoruz?





ÖĞRETMEN: İYİLİK GÜZELLİK BİLGİ BECERİ DUYARLILIK USTALARI





İdeler pratikle bozulmaz. Eğitimin fikri, olumlu, yararlı aktarım ve gelişime destek olmaktır, içinde kötülük olamaz, yanlıştan azade olmak zorundadır “Hırsızlık öğretilebilir”, bu bir tür öğretim olur ama eğitim olmaz. Okulda eğitim olan öğretim olur.





İstisnalar kaideyi bozmaz.





İyi niyetli, ahlak timsali, insanlık timsali meslekler sayılsa bunların arasında öğretmenlik ve hemşirelik en baş sıralarda yer alır herhalde. Eskiden öğretmen okullarına, güncel olarak eğitim fakültelerine gelen öğrencilerin hangi kötü niyeti olabilir, bütün arzusu bir şeyler öğrenmek ve bir şeyler öğretmek, bulunduğu yerde gerçeği doğruyu söylemeye çalışmak, çocuklara konu komşuya rehberlik etmeye çalışmak, bunun karşılığında bütün arzusu hak ettiği onur saygıyı biraz görmek, onurlu bir şekilde geçimini sağlamak. Bunların neresinde kötülük var.





ÖĞRETMEN: HAKİKAT TAŞIYICI ÇOCUK VE TOPLUM USTALARI





Kendi şartlarında kendi kendini yapan insan için hem şartları hem de kendini yapmayı en çok ne sağlıyor derseniz, bunun çok açık bir yanıtı bulunmaktadır: Eğitim. Eğer insanın bilgi beceri duyarlılık belleği ve bu belleği yeni kuşaklara aktarma yeterliliği olmasa her kuşak yeniden başa dönmek zorunda kalırdı.





Öğretmenler insanlık tarihinin, uygarlık mirasının taşıyıcıları, aktarıcıları, kolaylaştırıcılarıdır. Çocuklar, toplum, gerçeklik ve doğruluk-hakikat en çok da eğitim öğretimle, öğretmenle kendini gerçekleştirmektedir. Öğretmen en çok da okulda kendini gerçekleştirebilmektedir.





PREKARYA: İŞSİZLİKLE TEHDİT VE TEHLİKELİ BİR SINIFA DÖNÜŞTÜRME





Peki, bu öğretmenlere hak ettiği saygı ve özlüğün asgarisini bile karşılamadığımızda, onları ücretli-sözleşmeli-normal-uzman-başöğretmen diye sınıf sınıf, zümre zümre bölmeye çalıştığımızda ne yapmış oluyoruz, kendimize, çocuklarımıza, bu topluma, öğretmene, eğitime, bilime, teknolojiye, dürüstlüğe, ahlaka, adalete, iyiliğe, eşitliğe, özgürlüğe ne oluyor, bunları mı yapmış oluyoruz?





İşsizlik her şeyden önce bir tehdittir.





Bir kişiyi işsiz bırakmak demek yaşama, doğaya-dünyaya-sosyal yaşama dokunuşunu yok etmek, kendini gerçekleştirme imkanını yok etmek demektir.





Çağdaş hukuku bir yana bırakalım, Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında İslam fıkhına uygun şekilde hazırlanan Mecellede bile çok temel 99 ilke sayılmaktadır. Bunlardan ikisi “Bir şeye malik olan kimse anın zaruriyatından olan şeye de malik olur.” “Şartın sübutu indinde ona muallâk olan şeyin sübutu da lâzım olur.”





Öğretmen olan her kişi öğretmenlik mesleği ve çalışma haklarına da sahip olur. Gerisi boş ve kandırmacadır.





19 milyon öğrencimizin, daha geride 4-5 milyon küçük çocuğumuzun olduğu bir ülkede her öğretmene yeterince ve fazlasıyla iş vardır. Öğretmenimiz var, çocuklarımız var, ikisini buluşturamamak her açıdan büyük ezimlere ve kayıplara yol açmaktadır.





UZMANLIK SINAVI: ÖĞRETMENİN BÖLÜK BÖLÜK AYRIŞTIRILMASI





“Şu Sivas ellerinde sazım çalınır/ Çamlı beller bölük bölük bölünür.” İşsizlik ve uzmanlık sınavı bu türkümüze sinmiş acıların daha fazlasını ifade ediyor.





Mecelleden bir ilke: “Mütecezzi olmayan bir şeyin bazını zikretmek küllünü zikretmek gibidir.”





Eğitim ayrımcılığın hiçbir şekilde eşlik etmemesi gerektiği, kişiliğin ve insanlığın bütünlüğünü ve modelin bütünlüğünü temsil etmektedir. Ayrımcılığın azı çoğu birdir, azını yapmak çoğunu meşrulaştırmaktır.





Okulların en güzel, herkesin gıpta ile baktığı çalışma özelliklerinden birisi idarecisi/müdürü dahil tüm öğretmenlerin arasında eşit dostça ilişkilerin olduğu yerler olmasıydı, böyle bir çalışma iklimi olmasıydı. Bu hava çeşitli sebeplerle yıllardır zaten örselenmiş durumda. Şimdi resmi olarak da öğretmen zümre zümre sınıf sınıf ayrıştırılıyor, ayrımcılık resmileşiyor, “Çamlı beller bölük bölük bölünüyor.”





ÖZGÜRLÜK EŞİTLİK ŞART, İŞ ÖZLÜK ŞART





Bu iyi güzel uğraş ve meslekler değersizleştiriliyor, içi boşaltılıyor, parça parça parçalanıyor. Bu ayrıştırıcı sınav ve sıfatlar; paçavra terimini kullanmak istemiyorum ama öğretmenliğin, okulun, eğitimin toplumun parça parça parçalanması anlamına geliyor.





İlke saf ve anlamlı: Özgürlük, eşitlik, iş özlük şart. Çocuklarımız saf, öğretmenlerimiz saf. Tüm çocuklarımıza öğretmen, tüm öğretmenlerimize özgür eşit onurlu iş şart.



Adnan Gümüş

20.11.2022 21:45:37

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI