BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
Manşet Haber 12.12.2019 17:07:13 0

BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ'Nİ BİTİREN KİRLİ İLİŞKİLER

BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ'Nİ BİTİREN KİRLİ İLİŞKİLER

Cumhuriyet Halk partisi 24. Dönem Adana Milletvekili Turgay Develi bu kez Büyükşehir belediyesini yazdı. Turgay Develi'nin sosyal medya hesabından da paylaştığı yazısı şöyle:
Belediyecilik; başkan, meclis üyesi ve bürokratları nasıl zenginleştiriyor?
Sorunun yanıtını geçtiğimiz günlerde büyükşehir belediye başkanı Zeydan Karalar verdi aslında, yönettiği belediyenin ekonomik durumunu anlatıp felaketi resmederken.
Türkiye’deki siyasetçilerin belediyecilikten anladığı (tabii ki istisnalar var) kamu malını, kamu erkini kullanarak kendisine ya da yakınlarına kaynak aktarmak üzerinedir.
Siyaset motivasyonlarının temelinde de bu var.
Belediye Başkanlığı, Meclis üyeliği ya da Belediye’de bürokratlık yapıp da görevi ve ufku çapında zenginleşmeyen yoktur. (Küçük istisnalar ve dürüstlüğüyle efsaneleşen Ege Bağatur örneği hariç)
‘Gerçekten bu kadar kirli mi?’ siyaset - belediye ilişkisi?
Durumun vahametini ve tahribatın ölçüsünü Sayın Zeydan Karalar’dan dinleyelim. Meclis toplantısında (9 Aralık 2019) belediyenin gelir gider tablosunu anlatırken kurduğu şu cümlelere dikkatinizi çekiyorum;
“Bir belediye bunu kaldırabilir mi, ben size soruyorum? Kaldırması mümkün değil. Biz doğru mu yapıyoruz, yanlış mı yapıyoruz, kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. Kürsüde bizi eleştirmek yerine bence, bu belediyeyi bu hale sokan insanları eleştirmek lazım. Bir dönemi kastetmiyorum, yanlış anlamayın, bir 5 yılda bu hale gelmez belediye. Öncesi de var. Tümüyle bakmak lazım” diye konuştu.
Çok ilginçtir, Başkan Karalar dönemsel olarak eksi bakiyeyi paylaşıyor ama belediyenin gelir ve gider rakamlarını paylaşmıyor.
İşin sırrı da burada halbuki!
Başkan millete bulmaca çözdürüyor! Resmin tamamını gösterse, siyasette çok şey değişecek ama susuyor. ‘Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla’ anlatımıyla bu kadarını açıklıyor. Niye bilmiyorum.
Başkanın bulmacasında eksik kalanı ve aslında büyük resmi anlatan, belediyeyi ekonomik olarak bitiren, kirli ilişkiler nereye, kimlere kadar uzanıyor sorusunun yanıtı, başkanının feryadına bakılırsa, anlaşılan belediyede.
Bu konuda ne yapacak ilerleyen günlerde görürüz.
Sadece ‘Bir belediye 5 yılda bu kadar kötü duruma gelemez. Öncesi de var. Tümüyle bakmak gerek’ diyerek nereye bakılması gerektiğini işaretlediğine göre sanki halka bunun nedenini de bildiğini anlatmaya çalışıyor.
Adanalıların bilmediği ne olabilir?
1- Raylı sistem felaketine işaret ediyorsa eğer, konu şuydu;
( Metro) daha yapım aşamasındayken belediye, dolayısıyla Adana ekonomisinin felce uğratılması meselesi. Alınan kredinin kullanımı bir aptal hırsızın kontrolünde bile olsaydı, böyle büyük bir felaket yaşanmazdı.
Adanalılar olarak, 1998 yılından bu yana iflas ettirilen ve bu ekonomik gerekçelerle işleri en azından sürdürebilmek için kullanılan kredilerin faiz ödemelerini da hesaba katarsak nasıl bir ekonomik tahribatla ve bırakın insan olanın, tek hücreli beyinsiz yaratığın bile yapmayacağı bir ihanete uğradığımız biliniyor.
O dönem Başkanı ve avanelerince, Adanalıların sırtına sarılan ve halen gelecek kur farkı ve artı faizler hariç 1 milyar 250 milyon liralık borç daha bulunuyor.
Her Adanalı, raylı sistemden 1998 (21 yıl önce) yılında doğan ve bugünkü rakamlarla aylık 30 milyon lira olan borcu ölünceye kadar ödemekle mükellef olduğunu biliyor.
2- Belediye arsalarına sahte evrak ve işlemlerle el konulması olayı;
Adanalılar belediyeye ait yüz milyonlarca lira değerindeki arsaların sahte belge ve olmayan evrak ve yok hükmündeki işlemlerle nasıl devredildiği konusunu da biliyor.
Bugün Adana yaşanamaz hale geldiyse, Belediye başkanın da dediği gibi ekonomik bataklığa düştüyse sadece raylı sistem ve çalınan belediye arsalarına bakmak da yetmez.
Bu ve buna benzer iş ve işlemlerin önlenmesini de sağlamak için tedbirli olmak gerek ve Sayın Başkan bu bakımdan şanslı.
Şöyle ki;
Evraklar üzerinde sahtekarlık, sahte belgelerin ‘resmileştirilmesi’ ve kirliliğin görünmez hale gelip, zaman aşımına uğraması sebepleri gibi iş ve ilişkilerle kirlenen Adana Büyükşehir Belediyesi’ni (muhtemelen bütün belediyelerde yaşanıyor irili ufaklı) kendi döneminde temiz tutmak için çalışacaktır elbette ve bu konuda müthiş bir fırsata sahip.
Çünkü; işi bilenlerle çalışıyor
Neyse…
Siyasetçilerin belediyecilik denince akıllarına gelen 'kamu malını, kamu erkini kullanarak kendisine ve yakınlarına kaynak aktarma’ motivasyonlarının değişmesi şart!
Yoksa senin hırsızın ile benim hırsızım arasında sadece isimler değişir.
Hizmetkarı ve pay kapmak için susanları ile yalaka ve çakallardan oluşan bir güruhun ‘çok yaşa başkanım!’ iniltileri eşliğinde geleceğimiz yok edilmeye devam eder.
Allahtan Adanalılar bunca kötü şeye rağmen iki konuda şanslı.
Birincisi şimdiki dönem Belediye Başkanları şeffaf ve hesap verebilirliğe çok dikkat ediyor; ikincisi de bir bütün olarak olayları ve işlemleri sorgulayan, gerçekleri de halka ulaştıracak bir medyaya sahip.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°