CEHALET

CEHALET


Albert Einstein’ın bayıldığım bir sözü var: Cehalet ne güzel. Her şeyi biliyorsun. Her şeyi bilmek mümkün mü? Kuşkusuz değil. Böyle bir iddiada bulunmak ancak cehaletin cüreti ile mümkündür.

Hepimiz sayısız alanda cahiliz. Herkesin her şeyi bilmesi mümkün olmadığı gibi, bilmesine gerek de yok. Bu yüzdendir ki entelektüel insana, “Her konuda bir şeyler ama bir konuda her şeyi bil,” tavsiyesinde bulunulur. O her şey, profesyonel işinizdir.

Cahillerin en önemli özelliği, cehaletlerinin farkında olmayışlarıdır. Bu yüzden tartışmalarda cüretkar, saldırgan ve iddialıdırlar. Anlama değil, anlatma telaşındadırlar. Uzlaşma kültürleri yoktur. Kendilerini, tartıştığı kişileri ikna etmek mecburiyetinde hissettiklerinden ve elbette içi boş, dayanağı hiç olmayan, kerameti kendinden menkul sözleriyle de hiç kimseyi ikna edemediklerinden saldırganlaştıkça, saldırganlaşırlar. İlber Ortaylı gibi bir dehayı bile, “Susturun şu cahili; tansiyonum yükseldi,”dedirtecek kadar çilden çıkardıkları da olur.

Elbette tahammül gerek ama bazen çileden çıkmamak da mümkün olmuyor. Diyor ki, Einstein, “Büyük ruhlar, sıradan beyinler tarafından her zaman muhalefet gördü. Sıradan bir beyin, geleneksel önyargıları körce boyun eğmeden reddeden ve düşüncelerini cesurca ve dürüstçe ifade eden insanları anlayabilecek kapasiteye sahip değildir.” Ben de diyorum ki, “Keşke biz de bunu bilecek kadar tolerans ve kapasite ship olabilsek.” Kendi adıma, elbette.

Mutlu insanlardır cahiller. Rahattırlar. Bu yüzden Maksim Gorki diyor ki, “Ne kadar az şey bilirsen, o kadar rahat uyursun.” Yalan mı? Hiçbir şey bilmeyen insan hangi kaygıları taşısın ki, uyuyamasın?

Cehaletin zararı sadece kendilerine değil ki. Sayıları arttıkça, içinde yaşadıkları topluma da zarar verirler. Victor Hugo tek cümleyle anlatmış gerekçesini: Zalimlerin çarkları, cahillerin çalışmayan kafalarıyla döner. Karl Marx cahil toplumları, “ Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın elinde ustaca kullandığı bir silahtır, “diye ikaz ederken; Nietzsche
“Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen birine hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır. Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan, zalim ve madrabaz hainlerdir,”diyerek, en anlaşılır dille anlatır cahil toplumları.

Fırsatını bulmuşken, sözü yine Marxa’ getireceğim. Diyor ki büyük düşünür, “Medeniyet kadın ve erkeğin birlikte yürümesidir. İşte bu yüzden cehaletin tek korkusu daima ve hep kadınlardır. Çünkü kadın, ne öğrenirse, çocuklarına onu öğretir. Bu nedenle de, cehalet kadının aydınlanmasını ve öğrenmesini asla istemez.”

Nasıl mı tanıyacağız bunları? İşte en belirgin özellikleri

• Her şeyi bilirler.
• Az düşünür, az bilir, çok konuşurlar.
• “Cahil” sözünden nefret eder: duyunca çok sinirlenirler.
• Sabit fikirlidirler, yanlışlarını kabul etmezler, her türlü değişime kapalıdırlar.
• Menfaatlerini her şeyin üstünde tutarlar.
• Sizin uzmanlık alanınız hakkında bile, sizden daha çok bilgi sahibidirler.
• Her fırsatta kendilerinden bahseder, kendilerini övmeyi çok severler.
• En klasik cümleleri, “Çok düşünme kafayı yersin,”dir.

TEK DİLEĞİM,

• CEHALETİMİN FARKINA VARACAK KADAR ZEKA SAHİBİ OLMAK.
• CEHALETİNİN FARKINDA OLMAYANLARDAN UZAK OMAK.


25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

6.05.2021 00:46:44

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI