CEMEVİ FACİASI: İNSAN HAKLARI VE EŞİT YURTTAŞLIK MÜCADELESİNDE 'LAİKLİĞİN' YERİ

CEMEVİ FACİASI: İNSAN HAKLARI VE EŞİT YURTTAŞLIK MÜCADELESİNDE 'LAİKLİĞİN' YERİ

Basiretleri bağlanmamış, daha fenası basireti bağlamak üzere yola çıkılmış.

“Bir musibet bin nasihattan yeğdir/evladır.” Bilgi ve eğitim varken, okuma anlama varken, akıl ve düşünme varken, sağduyu ve insanlık varken hâlâ “musibet” aramak neyin nesi diye sorulabilir. Somut yaşanan bir olay; yüzyıllardır ağır bedeller ödenmiş, büyük fitnelerden-mezhep savaşlarından, Haçlı seferlerinden faşizme ve IŞİD’e kadar, Maraş’a Sivas’a kadar katliamlara yol açmış temel bir sorunu ve buna karşı insan hakları ve yurttaşlık konusunu bir kez daha gündeme getirdi.

Geçen hafta sınav hırsızlığını konuşuyorduk. Başkanın cemevi ziyaretinde yapılanlar, bununla birlikte LGS’de, YKS’de, devlet memurluğu yazılı veya sözlü sınavlarında Sünnilik anlayışını temsil eden sorular sorulması, güvenlik soruşturmalarında din ve mezhep kökenlerine, etnik kökenlere yasal veya gayrı yasal bakılması, KPSS yolsuzluğu, memurlukta yükselme, yüksek makam veya mahkemelere yükseltme veya atamalarda yaşananlar ve daha nicesi, aralarındaki bağ ve ilişkileri konuşmayı gerektirmektedir.

ADALETİN ASGARİ SINIRI EŞİT MUAMELE Mİ?
İnsanlar arasında onurlu ilişkinin asgari sınır veya sınırları, asgari şartları nedir acaba? Toplum olabilmenin asgari şart ve sınırları nedir? Demokratik devletlerin meşruiyet kaynağı/kaynakları nedir acaba? Adalette eşitliğin yeri nedir?

Adaletin biçimsel asgarisi; herkese aynı tarzda uygulanması, yargılama ve uygulamada eşitlik ilkesidir. Adil bir dünyanın daha nitelikli ölçüsü ise sadece yasada belirlenenin değil insani ve toplumsal eşitliğin netliği ve bunun sağlanabilmesidir, en azından “eşitliğin” bir “ilke”, “ideal” ve “amaç” olmasıdır.

CEMEVİNE YAPILAN EŞİTSİZ MUAMELEDEN ÖTE KÖKTEN DİNCİ İNANÇ DAYATMASI
“Cemevi” veya “Alevilik” ve onların toplanma veya ibadet yeri, bir “tüzel kişilik”i oluşturuyor. Ziyaret sırasında bir inanç grubunun inandıklarının ve ritüellerinin ayrıntı veya özellikleri, öne sürdükleri yargı veya önermelerin doğruluk veya yanlışlık değeri konu değil “tüzel kişiliği” söz konusu. Bu bir Alevilik veya Sünnilik, cemevi ve cami kıyaslaması veya temsil ettiği akait ve ayinin tartışılması meselesi değil, kişilik tartışması değil.
Hak ve özgürlük ilkesi, saygı ilkesi, adalet veya eşit muamele ilkesi başka, inanç dayatması başkadır.

YÜZLEŞİLMESİ GEREKEN ANA SORUN: ETNOSANTRİK ÖĞELERİN VE DİNİN DEVLET-KAMU DÜZENİNDEKİ YERİ
Ortada duran ana sorun etnosantrik, din ve mezhep gibi bireysel insani veya toplumsal oluşumların “resmi” karşılığının ve yasama-yargı-yürütme süreçlerindeki yerinin ne olduğu ve olacağı sorusudur.

Totaliter çoğunlukçulukla demokratik çoğulculuğu karıştırmamak gerekmektedir, Din, mezhep veya farklı inançtakilere ve inanç grupları aralarında eşit muamele olmazsa ilişki azınlık-çoğunluk ilişkisine dönüşür. Çoğunluğun azınlığı kendine benzetme dayatması totalitarizme, somut geçmiş örnekleriyle “faşizme” varır.

ETNOSANTRİZM İLE AKIL, BİLGİ, LİYAKAT, LAİKLİK, LAYIKLIK, MEŞRUİYET UZLAŞMAZLIĞI
Faşizmde mülakat veya yazılı sınav zaten kökten dinci veya etnosantriktir, daha baştan kategorik olarak sınav hakkını bile kaybeder. Dolayısıyla FETÖ’nün sınav yolsuzlukları faşizmin basit ve temel yol yöntemidir. Sınavların ideolojik öğeler taşıması, LGS ve YKS’de Sünnilik sorularının yer alması, sözlü sınavların büyük ölçüde etnasantrik-dinci-partici soru ve soruşturmalara bağlanması, savcısının-hakiminin-polisinin-askerinin-öğretmeninin bu şekilde dizayn edilmeye çalışılması… Tüm bunların ne anlama geldiği açık, aralarındaki ilişkide açık.

İnsanların din, inanç veya ideoloji sahibi olması, hatta köktenciliği olabilir. Sorun bu değil. Sorun resmi süreçlerde ve devlete dair iş ve işlemlerde bu etnosantrik öğelere yer verilip verilmeyeceğidir.

Üzerinde durulması gereken öncelikli noktalar etnosantrizm ile akıl, bilgi-bilim, liyakat, layıklık, laiklik ve meşruiyet arasındaki ilişkiler veya uzlaşmazlıktır. Ana sorun demokratik bir sistemde eşit yurttaşlığın nasıl sağlanabileceği sorunudur.
AYRIMCILIĞA KARŞI TEMEL İNSAN HAKLARI VE KÜLTÜR-YAŞAM BİÇİMLERİ ÖZGÜRLÜKLERİ
Yok saymak ve görmezden gelmek değil çözüm.

Çözüm var saymak ve eşit muamelede bulunmak. Adı nasıl koyulursa koyulsun, ister resmi süreçlerle ilgili olarak “laiklik ilkesi” densin isterse “insan hak ve özgürlükleri” densin, ne devlet ne de insanlar ayrımcılık yapamaz. Bireylerin yaptığı mikro ayrımcılıktır, resmi-kurumsal olanı makro ayrımcılıktır.

Eşit yurttaşlık hakkının resmi ilkesi laikliktir, devletin hiçbir kişi veya inanç grubuna inanç veya yaşam biçimlerinden dolayı öncelik sonralık veremeyeceği, kayırmacılık veya ayrımcılık yapamayacağıdır.

DAYATMACILIĞA VARAN FACİA: CEMEVİNE VE SINAVLARA YAPILANDAN FESTİVAL YASAKLARINA
Cemevi ziyareti resmi düzeyde ayrımcılığın resmi dayatmacılığa vardığı “facia”dır. Diyanet İşleri Başkanlığı da AKP’nin bakışı ve yönetim anlayışı da “ayrımcılık”tan bile öte din-mezhep-yaşam biçimi zorlaması yani “dayatmacılık” düzeyindedir. Bunun siyasal literatürdeki adı açıktır.

Yazılı ve sözlü sınavlarda dincilik, etnosantrizm veya hırsızlık, festival yasakları, müzik yasakları, toplantı gösteri yasakları ne anlama geliyor acaba? Hepsi temel insan hak ve özgürlükleri ihlali değil mi? Tüm bunlar ayrımcılıktan bile öte dayatmacılık değil mi?

Çözüm hem biçimsel hem içerikli eşitliklerin sağlanmasıdır, eşit muamele görme, eşit yurttaşlık, eşit dünya yurttaşlığına yönelmektir.
Bir soru daha: MEB veya AKP’nin ha bire “değerler eğitimi” dediği halde “değerler” arasında hak, özgürlük ve eşitlik ne kadar geçiyor veya geçiyor mu acaba?

Adnan Gümüş

13.08.2022 23:17:35

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI