ÇGC 24 TEMMUZ’DA TÖREN YAPMIYOR
Manşet Haber 23.07.2020 16:26:17 0

ÇGC 24 TEMMUZ’DA TÖREN YAPMIYOR

ÇGC 24 TEMMUZ’DA TÖREN YAPMIYOR


Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu, Basından Sansürün Kaldırılışının 112. Yıl dönümü nedeniyle tören yapılmayacağını açıkladı.





Adana Valiliği’nin son günlerde vaka sayılarında artış yaşandığı yönündeki açıklamalarının da dikkate alınarak; herhangi bir tören yapılmayacağı belirtilen Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu açıklamasında, “24 Temmuz bayram değil, mücadele günü” ifadesine yer verildi. ÇGC  açıklamasında şu görüşlere yer verildi:





“24 Temmuz’lar artık bayram olma özelliğinden çıkmış durumdadır. Bir çok gazeteci; yaptığı yorumlar, yazdığı yazılar ve çizdiği karikatürler yüzünden cezaevlerinde tutulmaktadır. Yüzlerce gazeteci hakkında da yargılamalar devam etmektedir.  Bu şartlar altında; 24 Temmuz’u bayram olarak kutlamamız mümkün görünmemektedir.





Ülkemizin basın özgürlüğü karnesi maalesef kötü. TBMM’de kabul edilerek yürürlüğü giren infaz düzenlemesinde her türlü suçtan cezaevinde bulunanlar yararlandırılırken; gazetecilerin kapsam dışı tutulması, uzun tutukluluk sürelerinin cezalandırma yöntemi olarak kullanılması, basına yönelik baskıların en önemli göstergelerinden biridir.





Basın emekçileri düşüncelerini özgürce dile getirmekten imtina eder hale geldi. Sosyal medyada oluşturulan sanal linç kültürüyle gazeteciler baskı altına alınmakta; düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller artırılmakta, basın toptan kuşatılarak işlevsiz hale getirilmek istenmektedir.





Mevcut yasalarla eli kolu bağlanan, adeta çalışamaz duruma düşen, çeşitli nedenlerle otosansür uygulamak durumunda kalan basın çalışanları; her türlü sosyal güvenceden yoksun olarak sahada görev yapmaya çalışmakta, görüşlerini açıkça ifade edememekte ve özgürce çalışamamaktadır.





Zor bir süreçten geçtiğimiz bu günlerde; tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi nedeniyle de bir çok sorunla karşı karşıya kalan basın çalışanları; iş güvenliğinin yanı sıra sağlık problemleriyle de karşı karşıya kalmaktadır.





Yerel medyanın durumu daha da vahimdir. Haber kaynaklarına ulaşmada, basın ilan ve reklam gelirinin artırılmasında sıkıntılar yaşayan yerel medya; gelir kaynaklarının azalmasıyla birlikte zor günler yaşamakta, kepenk kapatma tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Yerel basın çalışanları da; görev yaptıkları medya kuruluşunun yaşadığı sıkıntılardan payını almakta, asgari ücreti bile zamanında alamamakta, adeta evine ekmek götüremez duruma düşmektedir.





Basını özgür olmayan ülkelerde demokrasiden söz edilemez. Basın toplumun aynasıdır. Basının öncelikli görevi; toplumu aydınlatmak, halkın haber alma hakkını kullanmasını sağlamak, tarihe tanıklık etmektir.





Yerel medyanın güçlenmesi; demokrasimizin gelişmesi açısından da önem taşımaktadır. İnsan hak ve özgürlüklerinin içselleştirilmesi; toplumu da rahatlatacak, hoşgörü ortamını geliştirecek, toplumsal birlik ve beraberliğimize de olumlu katkılar sağlayacaktır.





Yerel medyanın güçlenmesi; içinde yaşadığımız çevrenin sosyo-ekonomik yapısının geliştirilmesi, çevresel sorunların çözümü, turizm faaliyetlerinin artırılması, toplumsal barışın sağlanması gibi bir çok sorunun ortadan kalkmasına da yardımcı olacaktır.





Bu nedenle; basın ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin bir an önce ortadan kaldırılması, önümüzdeki süreçte sosyal medyayı düzenlemeye yönelik olarak hazırlandığı açıklanan yasa tasarısı öncesinde meslek örgütlerinin görüşlerinin alınması, sansür ve otosansürü çağrıştıran yasaların ayıklanması, cezaevlerindeki gazetecilerin bir an önce serbest bırakılması, yetkililerden en büyük beklentimizdir.





Basının baskı altında tutulmasından, gazetecilerin özgürce düşüncelerini ifade edememesinden, görüşlerini açıkça dile getirememesinden, baskı ve sansür uygulamalarından, Türkiye’nin en fazla gazetecinin cezaevinde olduğu ülke konumunda bulunmasından rahatsızlık duyuyoruz.”





Bu olumsuz tablonun düzeltilmesi, özgürlükler önündeki engellerin kaldırılmasını, antidemokratik, baskıcı, özgürlüklerin önünde engel olan yasaların kaldırılmasını bekliyoruz.





Unutmayalım ki; Büyük Önder Atatürk’ün de dediği gibi; “Basın hürdür, sansür edilemez. Basın özgürlüğünden doğan sakıncaların giderilmesinin yolu yine basın özgürlüğünden geçer”



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°