ÇGC’DEN 24 TEMMUZ ETKİNLİĞİ
Manşet Haber 24.07.2022 19:49:09 0

ÇGC’DEN 24 TEMMUZ ETKİNLİĞİ

ÇGC’DEN 24 TEMMUZ ETKİNLİĞİ

Basından Sansürün Kaldırılışının 114.yıldönümü nedeniyle; Çukurova Gazeteciler Cemiyeti (ÇGC) tarafından etkinlik düzenlendi.
Etkinlikte; 24 Temmuz Basından Sansürün Kaldırılış Yıldönümü’nün günümüzde bayram olmaktan çıkıp, dayanışma ve mücadele günü olduğuna dikkat çekildi.
ÇGC tarafından organize edilen etkinlik çerçevesinde ilk olarak; Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanvekili ve Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Cafer Esendemir; ÇGC Genel Sekreter Yardımcısı Süreyya Uri, Türkiye Gazeteciler Sendikası Adana Şube Başkanı Salim Büyükkaya ve gazeteci Dilek Akın tarafından Atatürk Anıtı’na çelenk konuldu, saygı duruşunda bulunuldu.
Basın Anıtı’ndaki törende de anıta çelenk konuldu. ÇGC Yönetim Kurulu tarafından hazırlanan günün anlam ve önemini belirten basın açıklamasını, Başkanvekili Mustafa Özke okudu. 24 Temmuz’un günümüzde bayram olarak kutlanamadığını, dayanışma ve mücadele günü olarak değerlendirildiği belirtilen açıklamada şu görüşlere yer verildi:
“ Basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 149’uncu sırada bulunan Türkiye’nin bir an önce bu utançtan kurtulması gerekiyor.
2021-2022 Basın Özgürlüğü Raporu'na göre Türkiye'de 26 gazetecinin sırf gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezaevinde bulunuyor.
Rapora göre; 31 gazeteci toplamda 52 gün gözaltında kaldı. 60 gazeteci hakkında soruşturma açıldı, 128 davada da 273 gazeteci yargılandı. Bu süre zarfında gazetecilere toplamda 75 yıl 5 ay 26 gün hapis cezası verildi.
Son bir yıl içerisinde fiziksel saldırıya uğrayan gazeteci sayısı ise 57 olarak belirlendi. 32 gazeteci ise sözlü olarak tehdit edildi. Türkiye bu karamsar tabloyu hak etmiyor.
Meslek örgütlerince 1971 yılına kadar basın bayramı olarak kutlanan 24 Temmuz, 1971 darbesinden sonra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yönetimi tarafından bayram olmaktan çıkarılmıştır.
Geleneksel Gazeteciler Günü ve Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü olarak kabul ve ilan edilmiştir. Buna rağmen günümüzde kimi kuruluşların 24 Temmuz’u bayram olarak algılayıp kutlamasına anlam veremiyoruz.
Toplumun gerçekleri öğrenmesi ve doğru haber alması hakkı olarak belirlenen basın özgürlüğünün askıda bulunduğu bir ortamda neyin bayramını kutlayacağız?
Meslek örgütlerine sorulmadan basın adına kanun tasarılarının hazırlandığı bir ülkede neyin bayramını kutlayacağız?
Bu yüzden yeni yasama döneminde TBMM'nin bu kanun tasarısı konusunda meslek örgütlerine danışması, düşüncelerini sorması ve gazetecilere ağır darbe vuracak tasarının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Artık Türkiye’deki tüm basın yayın kuruluşları el ele verip kenetlenmeli ve dayanışma içerisinde mücadele ruhunu yüceltmelidir.”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°